Bir Bayram Klasiği: Gaziantep
Sabah uçağı ile Gaziantep'e gelir gelmez beyran çorbası içerek başlayalım dedik. Gaziantep’e gidip de Metanet Lokantası’nda beyran çorbası içmeyen yoktur herhalde. Çarşı içinde bir esnaf lokantası. Gaziantep'teyseniz ve ben sabah sabah tatlı yemem derseniz buyrun beyran çorbası içmeye. Sakın ha beyran çorbası diye istemeyin zira yerli halk beyran çorba değildir "beyrandır"... Kemik suyundan yapılmış, içinde bol kuzu eti ve pirinç olan bir çorba... Fazlaca sarımsaklı ve acı. Sarımsak ve acı size göre değilse içine konmamasını rica edip sadece etli ve pirinçli olanı da içebilirsiniz. Ancak orijinalini bozarsınız diye uyarılıyorsunuz. Bu arada beyran ile ayran sipariş edilmezmiş. Yanına ekmeğinizi gevretilmiş isteyin... İçine doğrayarak yiyebilirsiniz. Afiyet olsun...
Sonra çarsı gezmesine geçtik...
Elmacı Pazarı ya da Almacı Pazarı: Renkli dükkanların, baharat kokularının arasında dolaşacağınız keyifli bir mekan. Salça, pul biber, fıstık, sucuk, nane, kuruluklar almak için ideal bir mekan.
Zincirli Bedesten aynı zamanda bakırcılar çarsısı... Burada Sedef işçiliğine ilişkin bir sürü şey alabilirsiniz. Sedef işçiliğinin Suriye'den Gaziantep'e geldiği söylenmektedir. Sedefçiliğin doğduğu bölge ve tarih kesin olarak bilinmemekle beraber yaşayan kaynaklara göre Gaziantep’te #sedef kakmacılık 1963 yılında başladığı belirtilmektedir. Gaziantep’te ilk olarak piştol tabancaların tamir edilmesiyle ve bu tamir edilen tabancaların üzerindeki sedefler örnek alınmış ve daha sonra yeni ürünler meydana getirilmiştir. Yörede en çok desen kalıplarında kullanılan desenler; Hatayi ve rumi desenlerinin basitleştirilmiş halleri, lale, karanfil, filiz, yıldız, benek, papatya, saksı, şeşberk, kare ve baklava desenlerin değişik kullanımları mevcuttur.
Satranç takımı almak için çok uğraştım ama istediğim ebatları tek bir yerde buldum ama o da zedelenmişti ki her ne kadar satıcı ahşabın kusuru demesine rağmen saklanma ve taşınma hatasıydı. Ayrıca sedef oymacılığı tahtasına uygun satranç taşlarının yapılmaması da ayrı eksiklikti.
Bakırcılar Çarşısı: Çeşit çeşit bakır işlerini görebileceğiniz bir çarşı. Ekonomik fiyata bakır işlerini alabilirsiniz tabii ki muhteşem el işçiliği ile... Hem bakırcılar hem de baharatçılar bir arada eski bir bedesten. Oldukça turistik, renkli bir han. Gaziantep’e özgü yemeni işlerini de buradan alabilirsiniz. Yeşil olanı Derin'e aldık.
Kürkçü Han: Aktarların, baharatçıların bulunduğu han
Yeni Han: Tam yapılış tarihi bilinmese de 1557 yılında yazılmış olan bir kitabede Han’dan bahsedilmektedir. İpek Yolu üzerinde bulunması nedeniyle binlerce kişiyi ağırlamış olan Han’da, oturup biraz soluk alabileceğiniz ve taze demlenmiş çayın tadına bakabileceğiniz çay evleri var.
Gümrük Han: Yaşayan müze olarak da geçen Gümrük han, şehrin yine eski bölgesinde kurulu tarihi bir han ve güncel alışveriş noktası. Aktif bir han olan bu noktada da alışveriş ve yeme içme noktaları yer alıyor.
Bayaz Han: Gaziantep'in vazgeçilmez yöresel değerlerinden biri Kutnu Kumaşını bulabileceğiniz yer... 60'a yakın çeşidi olan kutnu'nun hakim rengi sarıdır. Bu renk kumaşa parlaklık sağlar. Kutnu giysi olarak kullanıldığı gibi, çanta, terlik, perdelik kumaş ve dekoratif aksesuar olarak da kullanılıyor. İçinde sentetik hiç bir madde bulunmaz. Kumaşta ipek, atkıda pamuk kullanılır. Kutnu kumaşı sabit kenarlı, kenarlarında dikiş yoktur. Geçmişi çok eskilere dayanan kutnuculuk, dünyada basma sanatı yok iken ipeğin çeşitli boyalarla defalarca batırılarak kendisine has renk ve motifler verilerek yapılan bir dokuma.
Yorgunluk kahvenizi Tahmis Kahve'de kahve içerek attık. Tahmis Kahvesi 1635'den beri faaliyet gösteren, Türkiye’nin en eski kahvehanelerinden. Kahve yazdığına bakmayın, çiftlerin ailelerin de geldiği bir kafe burası. Lezzetlerinden çok ortamın tarihi dokusu, ortamı insanı etkiliyor buranın. Mekan iki kattan oluşuyor. Giriş katında oyun oynayan amcalar, gençler vs. otururken asma kat aileler için ayrılmış. Gaziantep'e gelince uğranması gereken yerlerden. Kökenleri 400 yıl öncesine dayanan kahve. Tekke Camii'nin bir parçası imiş evvelden, kahve çekilir ve satılırmış burada, sonraları bir kahve evine dönüşmüş. Farklı tatlar olarak menengiç (kahvesi) ve zahter çayı denenebilir. Kahve tadı yağlı, az süt ve şekerle yapılmakta. Sütlü ve şekerli hiçbir şey içmeyen biri olarak tadına bayıldım. Tavsiye ederim.
Geceyi Türkiye'nin en büyük North Shield Pub'ı Gaziantep'te tamamladık... Güzel ve elit bir mekan. Gaziantep'in böyle hoş, güzel hizmet anlayışlı mekanlara ihtiyacı var, inşallah bu kalitede devam ederler.
İkinci gün Halfeti’yi görelim diye yola çıkarken Birecik’teki Kelaynak üretim çiftliğine uğradık. Kelaynak göçmen bir kuş. Üreme dönemleri şubat temmuz arası. Ortalama ömürleri 25-30 yıl. 1950’lerde sıtma hastalığına karşı yürütülen kimyasal mücadele sonucunda sayıları kritik seviyeye düşmüş. 2007 yılından itibaren koruma altına alınarak üremelerisağlanmış.
Halfeti’ye vardığımızda bizi hemen tekne turları karşıladı. Tekne ile yaklaşık bir saatlik tur esnasında bol bol Kürtçe oyun havaları eşliğinde, açıklamalı olarak Halfeti ve Rum kalesini dolaştık. Halfeti MÖ 855 yılında Asur kralı III. Salmanassar tarafından zapt edildiği zaman Şitamrat adını taşıyordu. Yunanlılar bunu değiştirerek Urima adını vermişler. Süryaniler ise Kal'a Rhomeyta ve Hesna the Romaye adlarını kullanmışlar. Şehir Arapların eline geçtikten sonra Kal'at-ül Rum adı takılmıştır. 2. yüzyılda Bizanslıların eline geçince bu kez Romaion Koyla adını almıştır. 1280 yılında Beysari komutasındaki Memluk ordusu tarafından kuşatılmış, sonuç alınamayınca şehirdeki Hıristiyan mahalleleri beş gün süreyle yağmalanmış. 1290 yılında bu kez Memluk Sultanı Eşref tarafından fethedildi. Ve son kez Memluklar tarafından tamir edilen şehre Kal'at-ül Müslimin adı verildi. Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlılara geçen şehir, zamanımızda da kullanılan Urumgala ve Rumkale adlarını alarak 1954 yılında ilçe haline getirilmiş.
Tekneden indikten sonra nehir kenarında oturabilir, asma köprüden geçebilirsiniz.
Bir kentin sembolü olmak İmam Çağdaş demek... Gaziantep'e yolunuz düşer de yemek için iyi bir yer ararsanız, önünüze çıkan ilk kişi hiç düşünmeden size İmam Çağdaş'ın yerini tarif edecektir. Lahmacun mükemmel çıtır çıtır. Mis gibi sarımsak kokuyor. Burada övgülere mazhar olan Ali Nazik ise cidden başyapıt. Patlıcan kebabı oldukça büyük porsiyona sahip. İki kişi rahatça paylaşabilir. Burası fazlasıyla turistik bir yer ama lezzet gerçekten mükemmel. Bir kere olsa da deneyin derim.
Üçüncü gün Gaziantep’in geleneksel mimarisinin korunduğu Bey Mahallesi ile gezimize devam ettik. Burası 1536’da, 50 haneden oluşmaktaymış. Ancak yüklü bir devenin geçeceği genişlikteki sokakları, taş döşemeleri ile gelişmiş bir mahalleymiş. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde “Şehrin her sokak başında kale gibi kapılar vardır. Her gece sokaklarında kandiller yanar” diye bahsettiği yerleşim burasıdır. Bu kapılar her gece kilitlenirmiş. Temizliği, düzgünlüğü, büyük konakları, burasının eskiden lüks bir semt olduğunu gösteriyor. Şu an burada Kimya evi, Atatürk Müzesi, Etnografya Müzesi, Oyuncak müzesinin yanı sıra tarihi konaklar ve asmalarla, sarmaşıklarla kaplı avluları olan kafeler bulunmaktadır.
Ali İhsan Göğüş Müzesi, Türkiye’nin ve Gaziantep’in ilk Turizm Bakanı olan Ali İhsan Müze’sinin yeri eski bir okul. Kayacık İlkokulu içinden 8 veya 10 TIR’a yakın çöp ve enkaz çıkartılan bu eski Antep evini gazeteci kızı Zeynep Göğüş alarak müze olarak bağışlamış.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük Mevlevihanesi olan Gaziantep Mevlevihanesi, günümüzde müze olarak hizmet veriyor. Mevlevihane Vakıf Müzesi'nde; el yazması Kur'an-ı Kerim'ler, hat levhalar, halılar, kilimler, şamdanlar ve Mevlevilerin maket canlandırmaları var, müzede özellikle Mevlevileri canlandıran maketler dikkatinizi çekecek. Şahinbey'deki müze, Boyacı Mahallesi'ndedir. Müze ücretsiz.
Beyran, katmer, baklava tadımlarından sonra sıra ciğere geldi.
Köşk Kebap: 1996 yılında küçük bir kasap dükkanı olarak başlamış. Sonrasında alameti farikası Ciğer Kavurma ile adını duyuran işletme, şimdilerde 150 kişilik mekana sahip. Alkol servisi bulunmuyor. Ocakbaşı ve kavurma hizmeti veren Köşk, akşam geç saatlere kadar açık. Burada ciğer kavurma yemeden dönmeyin, üzülürsünüz. Ciğer kendi özel ekmekleri Kübban ekmeği üstünde servis ediliyor. Üstüne biraz yeşillik-soğan, kimyon, kırmızı biber ve limon ilavesiyle nefis bir tat elde ediyorsunuz.
Vaktiniz kalırsa akşam serinliğinde Gaziantep Hayvanat Bahçesi'ni, 100 dönümlük alana kurulmuş Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun alan olarak birinci, dünyanın üçüncü, Avrupa'nın ikinci en büyük hayvanat bahçesini görebilirsiniz. Gaziantep Hayvanat Bahçesi, 90 türden 3.720 hayvan barındıran bir kuş kafesi, 74 türden 2950 hayvana ev sahipliği yapan bir akvaryumu, 10 türden 64 hayvanı barındıran bir maymun evi, timsah ve yılanlardan oluşan bir sürüngen evi ve diğer hayvanlar için ayrılmış özel bölümleri bünyesinde barındırır.
Dördüncü gün mozaiklerin çıktığı yer olan Belkıs Zeugma ile başladık. Burası Nizip'in Belkıs Köyü sınırları içerisinde Fırat Nehri'nin kıyısında yer alıyor. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan Antik Kent. Fırat'ın geçilebilir en sığ yerinde olması, askeri ve ticari bakımdan çok stratejik bir bölge olması nedeniyle tarihin her döneminde önemini korumuştur. Zeugma" adı da "köprübaşı" veya "geçit yeri" gibi bir anlam taşımaktadır. Günümüzde, üzerinde fıstık ağaçlı yetişmiş bulunan, 3-4 metre kalınlığında toprak tabakasıyla örtülüdür. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan bu antik kentin 1/3'ü, su tutulması Ekim 2000'de Birecik barajı ile sular altında kalmıştır...
Belkıs'tan çıkan mozaikleri görebilmek için Gaziantep'te bulunan Zeugma Mozaik Müzesine gittik. 1700 metrekarelik alanı ile bugün ''Dünyanın En Büyük Mozaik Müzesi. Müzede 140 m2 duvar resmi, 4 Roma Dönemi Çeşmesi, 20 sütun, 4 kireçtaşından yapılmış heykel, tunç Mars heykeli, mezar stelleri, lahitler ve mimari parçalar bulunmaktadır. Dünyada benzeri olmayan yeni bir yöntem ile Zeugma Mozaik Müzesi’nde, define talanı ile eksik olan 2 bin yıllık mozaiklerin parçaları, sanal ortamda ışık oyunları ile tamamlanmakta, böylece ziyaretçiler mozaikleri tam olarak görebilmektedirler. Buradaki en önemli görülmesi gereken eserler, çingene kızı ve Roma dönemine ait, 1.50 m boyunda, bronz bir Mars heykelidir.
Sıra yine yemeğe geldi... Gaziantep Karşıyaka'da bulunan Halil Usta, koyun etinin en taze ve özenle seçilmiş yerlerinden marine edilmiş sade ve acılı kıyma kebapları, simit kebabı, kuşbaşı, sade ve acılı küşleme çeşitleri, nefis salata ve özel köy yoğurtlarıyla yapılmış bol köpüklü ayranıyla lezzette gerçek bir marka. 8 yaşından bu yana kasaplık mesleğinin içinde yetişmiş Halil Usta. Mekanı dışarıdan görüp önyargılı yaklaşmayın pişman olursunuz:)
Gece her saatte bile açık olan ve tıklım tıklım dolu olan Erçelebi kömürde kadayıf Gaziantep’te bir markaya dönüşmüş. Mekanda 20 çeşit kadayıf tatlısı üretiliyor. Erçelebi'nin en spesiyal tatlısı sultan kadayıf ve kömürde kadayıf. Bizim bildiğimiz adıyla künefe. İkisinin de ortak özelliği kömür ateşinde ağır ağır pişmesi. Kadayıftan önce masalara küçük bardaklarda soğuk süt ikram olarak gelmekte. "Neden süt? " diye sorduğunuzda sütün sindirime yardımcı olduğu vekan şekerinin yavaş yükselmesini sağladığı söylendi. Yolunuz Gaziantep'e düşerse buraya mutlaka uğrayın derim. Uğrayamazsanız da üzülmeyin Türkiye'nin her yerine süt kullanılan kadayıflar hariç 2 gün içinde kargo ile teslimatları var.
Beşinci gün sabah kahvaltısında nohut dürüm ile başladık. Gaziantep kebapları ile meşhur olmasına rağmen, kebabın gölgesinde kalan bir yiyecek daha var ki, her sokak köşesinde onu görmeniz mümkün. Klasik nohut dürüm tane olandır. Turnaklı ekmeğin içine nohut, kırmızı biber, sumak, soğan ve maydanoz...
Antep'te birçok şey gibi Katmer de sabah yeniyor. Zekeriya Katmer merkezde olmasına rağmen biraz zor bulunan bir yerde, ama kime sorsanız gösterir:) Katmerci Zekeriya Usta’nın katmerini sabah saat 11:00’a kadar yiyebilirsiniz. Daha sonrasında gelirseniz orada yiyecek katmer bulamazsınız. Ve burada katmerden başka bir şey de bulamazsınız.
Gaziantep Kalesi: Kimler tarafından ya da ne zaman yapıldığı bilinmese de, üzerinde bulunduğu höyüğün geçmişi günümüzden yaklaşık 6 bin yıl kadar önceye kadar uzanmaktadır. Şehrin merkezinde Alleben deresinin güneyinde, 30 m yükseklikteki höyük üzerindedir. Efsaneye göre; kale çok zengin bir kadın tarafından yaptırılıyormuş. Sokağa çıktığı bir gün cenaze taşıyan bir kalabalık görmüş ve hizmetçisine “nedir bu?” diye sormuş. Hizmetçisi, “ Gün gelir insanlar ölür ve ölülerini de böyle taşıyarak toprağa gömerler. Taşıdıkları tabutta dün bizim kadar canlı bir insanın ölüsü var…” demiş. Zengin kadın hemen yaşadığı yere dönerek kalenin inşaatını durdurmuş. Bunu yaparken de ustalara “ Bırakın kale yarım kalsın, ben hiç ölümü düşünmezdim…” demiş.
Gezilecek bir başka müzede Emine Göğüş Mutfak Müzesi; Gaziantep Şahinbey ilçesinde. Özelliği Türkiye'de açılan ilk mutfak müzesi olması. Müze geleneksel Gaziantep mutfak kültürünü tanıtıyor. Mutfak malzemeleri, sofra düzeni, yöreye özgü kullanım şekilleri ve yöresel adları ile sergilenmekte.
Bir gezi daha bitti... Yine eve dönme zamanı... Bir başka gezide buluşmak üzere...
“Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiğidir.” Bosna Atasözü