Yunanistan Turu 2
THESSALONİKİ (SELANİK)
Selanik’te gezilecek yerlere önce Atatürk’ün evinden başlamak gerek. Agiou Dimitou yolu üzerindeki Türk konsolosluğu bahçesinde bulunuyor. 10:00 ile 17:00 saatleri arasında gezilebiliyor. Atatürk’ün evinin hikayesi biraz ilginç. Lozan anlaşmasından sonra ev Yunan Hükümetine geçince, Yunanlı bir iş adamına satılmış. Ancak daha sonra Selanik Belediyesi’nin girişimleri ile ev Yunanlı işadamından satın alınıp, Atatürk’e hediye edilmiş. Şu anda Türk Konsolosluğunun hemen yanında müze olarak kullanan evin giriş kapısına Selanik Belediyesi tarafından aynen şu cümleler yazdırılmıştır:
"Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadının müzahiri Gazi Mustafa Kemal burada dünyaya gelmiştir. İş bu levha Türkiye Cumhuriyetinin onuncu yıldönümü münasebetiyle konulmuştur. Selanik, 29 Birinci teşrin 1933"
Selanik Kalesi, İzmir’in Kadifekalesi gibi şehrin üzerinde hakim bir tepede ve buradan şehrin tüm güzelliğini panoramik olarak seyretme imkanınız var. Ancak kale olarak çok da fazla bir şey beklemeyin çünkü kalmamış. Kaleden aşağıya yürüyerek inip hem manzarayı biraz daha seyredip hem de otantik sokakları gezme imkanına sahip olabilirsiniz. İniş yolunda karşınıza çıkacak manzaralı kafe ve restoranlarda mola verip şehri doya doya seyredebilirsiniz.
Selanik'te gezilecek antik yapılar içerisinde en önemlisi ise Beyaz Kule. Yaklaşık 30 metre yüksekliğinde olan ve Selanik'in simgesi sayılan bu kule, Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaptırılmış. Kule, Osmanlılar tarafından denizden gelecek tehlikeler için savunma amaçlı garnizon ve hapishane olarak kullanılmış. 1912'de Balkan Savaşlarının sonucu olarak Selanik Yunanlıların eline geçince, kule sembolik bir vaftiz uygulaması olarak beyaza boyandığı için ismi Beyaz Kule olarak kalmış ancak şu anda kulenin beyazlığından eser kalmamış.
Selanik’te gezilecek iki önemli müze var. Bunlardan en meşhuru Bizans Kültür Müzesi. Selanik’in sahip olduğu Bizans eserlerinin sayısının fazlalığı sayesinde UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine girdiğini unutmayarak, bu müzenin 2005 yılında Avrupa Müze Ödülü’nü aldığını bilmek gerekir. İçinde Bizans eserleri var. Dikkat müze 14:30'da kapanıyor! Diğer önemli müze de, Bizans müzesinin hemen yanında bulunan Arkeoloji Müzesi. Arkeoloji müzesinde biz oradayken Makedon dönemi eserleri sergileniyordu. Tabii o da 14:30 da kapanıyor!
Selanik’te yaya olarak gezilecek ve görülecek çok yer var. En önemli Bizans eserlerinden biri Rotonda. Milattan önce Romalılar tarafından mozole olarak yapılan yapı; daha sonra Bizanslılarca kiliseye çevrilmiş. Osmanlılar tarafından da yanına minare eklenip cami olarak kullanılmış. Tadilatta olan yapının ihtişamlı kubbesi göz alıyor. Ayrıca yine Galerius’un anıt mezarı, Bizans Dönemi’nde Aziz Demetrius’a atfen bir Roma hamamının dönüştürülmesi sonucunda inşa edilen Hagios Demetrios Kilisesi, 3. yüzyılda inşa edilmiş olan ve İstanbul’da bulunan Aya Sofya’dan esinlenilerek 8. yüzyılda tekrar inşa edilen Hagia Sophia Kilisesi görülebilir. Ayrıca yol boyunca denize doğru ilerlediğinizde; şehrin, apartmanların arkasında kalmış tarihi eserleri görmek de mümkün.
Rotonda
Dimitriou Gounari ve Filippou sokaklarının kesiştiği noktada bulunur. Atatürk'ün evinin aşağı caddesinde aşağı yukarı aynı hizada ve Kamara’nın 100 metre üst tarafında ve onunla aynı eksende, Selanik’in en eski ve gösterişli yapılarından birisi Rotonda. Bu yapı ismini dairesel şeklinden alır. Bu yuvarlak binanın iç çapı 24.5 metre ve boyu 29.8 metre. Tavanında, dıştan konik şekilde çatıyla kaplanmış büyük bir yarı dairesel kubbesi var. Tapınağın içinde, silindir duvarın temelinde kemerlerle örtülü dört büyük kubbe ve küçük tapınakları andıran sekiz küçük kubbe var.
Rotonda’nın inşaası M.S. 300 yılı civarında Roma İmparatorluğunun dört büyük liderinden biri ve Balkanlardaki lideri olan ve 3. yüzyılın sonunda yerleşim yeri olarak Selanik’i seçmiş olan Sezar Galerious tarafından gerçekleştirilmiş. Bu binanın kullanımı ile ilgili iki fikir ileri sürülmüş. Birinci fikre göre Rotonda, Galerious’un mezarlığı olması için inşaa edilmiş fakat Sezar Selanik'ten uzakta ölmüş ve toprağa verilmiş. Daha yaygın olan ikinci fikre göre ise, bina dini inanca hizmet etmesi için yapılmış ve Kaviros’lara veya Zeus’a adanmış. Şüphesiz bu bina Roma İmparatorluğunun şehirdeki sarayının güney doğu kısmındaki önemli parçalarından birisidir. Eski Hristiyanlık döneminde, büyük Theodosios’un yıllarında (379-395), Hristiyan kilisesine dönüştürülmüş ve Asomatos’lara veya Baş Meleklere adanmış. Yeni dinin ihtiyaçlarına uygun hale gelmesi için gerekli ilaveler yapılmış. Doğu kısmına ayin için yeni bir dikdörtgen ek, batı kısmına yeni bir giriş ve güney kısmına iki küçük kilise yapılmış. Bina parlak sanat eserleri ve yüksek kalitede mozaiklerle süslü. Bu mozaikler Doğu’nun en eski duvar mozaikleri ve Selanik’in en önemli sanat eserlerinden.
1523 yılından 1591 yılına kadar Rotonda, Selanik’in katedraliydi. 1591 yılında Osmanlı’nın şehri almasında sonra Müslüman camisine dönüştürüldü. Camiinin izleri kaldı. Bunlardan en karakteristik olanı, batı tarafına yapılmış olan ve hala var olmaya devam eden minaredir. 1912’de Selanik’in Yunanistan'a geçmesinden sonra bu yapı tekrar Hristiyan inancına açıldı. 1917’de Eleutherious Venizelous’un kararnamesi ile “Makedon Müzesi” oldu. O zamandan sonra Rotonda müze ve galeri olarak kullanıldı. 1978 yılında şehre büyük zararlar veren depremde Rotonda da hasar gördü ve o tarihten sonra onarımı başladı. Rotonda, Ayos Georgios adıyla da tanınıyor. Bu adı, bahçesinin batı girişinin karşısında bulunan Ayos Georgios adındaki kiliseden almış.
Aziz Dimitrios Kilisesi Selanik’in merkezinde, aynı ismi taşıyan caddenin üzerinde bulunur ve Selanik'teki en önemli kiliselerden bir tanesidir. Türkiye Başkonsolosluğuyla (Atatürk'ün Evi) aynı cadde üzerinde, caddenin başındadır. Selanik aristokrasisinden Dimitrios, bilinen bir Roma vatandaşı ve Roma ordu subayıydı. Hristiyanlığı kabul etti ve dini faaliyetlerde bulundu. M.S.303 yılında tutuklandı, bir halk hamamının alt katına hapsedildi ve orada boynu vuruldu. Sonrasında hristiyanlar şehidin bedenini öldürüldüğü yere gömdüler. Geleneklere göre şehidin öldürüldüğü yere 4. yüzyılda küçük bir tapınak yapıldı. Bu küçük tapınağın yerine 413 yılında İllirikos lideri Leontios’un emriyle güzel bir bazilika yapıldı. Bu kilise 7. yüzyılda bir yangında yok oldu fakat kısa sürede yerine yenisi yapıldı. Daha sonraki yıllarda kilise zararlar gördü, işgallere uğradı, hasarlar gördü ve Osmanlı egemenliğinde camiye dönüştürüldü ve müslümanların hizmetine sunuldu ve cami olarak kullanıldı. 1917 yılında bu tarihi kilise Selanik’in büyük kısmını yok eden yangında tamamıyla yandı. Yanmış olan bina daha sonraki yıllarda onarıldı ve 1949 yılında tekrar hristiyanların ibadetine açıldı ve o günden itibaren kilise olarak kullanılmakta. 1988 yılında UNESCO dünya kültür mirası olarak ilan edildi. Aziz Dimitrios kilisesi çok büyük ve yüksek. (43.58m boy, 33m en) Beş kubbeli ahşap tavanlı bazilikadır. Doğu kısmında ayrı bir kubbe oluşturulmuştur. Bu son kubbenin altında günümüzde müze olarak kullanılan, bodrum katındaki ibadet alanı bulunur. Bu kilise simetrisi, çok çeşitliliği, gösterişi ve kudretiyle ünlüdür. Akıllıca ayarlanmış orantılar, boyunun belirginleştirmesi, sütunları, bazı özelliklerinin daha belirgin yapılması, pencereleri, ışıklandırması, harem odalarındaki mermer süsler bu binanın bazı morfolojik özellikleridir. 1917 yılındaki yangında yok olmayan mozaik süslemeler ve duvar resimleri 5. yüzyıl ve 15. yüzyıl arasında adı bilinmeyen zengin kişiler tarafından yapılmış bağışlardır. Bizans resim sanatının eşsiz örneklerinden olup ve görülmeye değer bir kilisedir.
Ayasofya Kilisesi (Hagia Sofia Kilisesi) Selanik’in merkezinde, Aya Sofya ve Ermou sokaklarının kesiştiği noktadadır. 5. yüzyılda, 620 – 630 yılları esnasında bir depremde yıkılan büyük bir eski bizans bazilikasının yerine inşaa edilmiştir. Tapınakla ilgili en eski yazılı belge 8. yüzyılın sonlarına aittir fakat arkeolojik buluntular tapınağın inşaasının bir yüzyıl öncesinde gerçekleştiğini gösteriyor. 8. yüzyıldan 16. yüzyılın başına kadar Aya Sofya Selanik’in “Büyük Kilisesi” yani katedraliydi. Venediklilerin egemenliği esnasında (1204 – 1224) kilise geçici olarak katolik katedraline dönüştürüldü, 1523 yılında ise müslümanların merkez camisi oldu. Selanik Yunanistan'a geçene kadar (1912) cami olarak kaldı fakat bu tarihten itibaren hristiyan alemine iade edildi. Tapınak 1890 yılında bir yangından büyük zararlar gördü fakat birkaç yıl sonra onarımı yapıldı. 1988 yılında, tapınağın, UNESCO kültür mirasları listesinde yer aldığı açıklandı. Aya Sofya kilisesi mimari açıdan bir geçiş dönemine aittir. Haç şeklinde tapınağın kubbesi ve tapınağın ana kısmının çevresini saran peristoo ile bu kategorideki dini yapıların en önemlisi olmasıyla beraber günümüzde hala bütünü korunmuş şekilde bulunmaktadır. Dışarıdan ağır küp şeklinde bir bina olan tapınağın kuzey batı tarafından yükselen bir kule bulunmaktadır. Bu kule, Osmanlı egemenliği yıllarında kilise cami olarak kullanıldığı zamanlar minareymiş. İçinden bakılınca, ayin için ayrılmış üç bölümlü kısım doğu tarafında ve merkezinde iki küçük kemeraltına ayrılan bir büyük kemer ile kare şeklinde bir binadır. Tam ortada bir haç şekli oluşur, her bir kenarda kendilerinden daha küçük kemerlerin ve dairesel üçgenlerin desteğiyle kubbeyi ayakta tutan dört devasa sütun bulunur. Aya Sofya tapınağının farklı zamanlarda yapılan resim süslemeleri ise ayrı bir ilgi çekmektedir. Kilisenin duvarlarında 11. yüzyıla ait birkaç duvar yazıtlarında aziz rahipler ve Selanik rahipleri resimlenmektedir.
Alışveriş yapmak isteyenler Modiano Pazarı’na gidebilirler. Modiano Pazarı’nda taze balık ve meyve ile el yapımı hediyelik eşyalar satılmaktadır. Ayrıca tüm önemli markalarının bulunduğu Tsimiski caddesinde gezebilirsiniz.
Gün sonuna gelip güneşin batış saati yaklaştığında, Selanik kordonuna kendinizi atıp, kordonda bulunan deniz kenarındaki kafelerde içeceğinizi yudumlayıp günün yorgunluğunu çıkartabilirsiniz. Selanik Kordon Boyu, İzmir’in 15 yıl önce deniz doldurulmadan önceki hali ile neredeyse birebir aynı. Limandan başlayıp Beyaz Kule’ye kadar ilerleyen caddede her telden yer bulabileceğiniz kesin.
Akşam Ladadika bölgesindeki taverna ve Ouzerolar’da balığınızı yiyip daha sonra Yunanistan’ın en büyük eğlence yerlerinden biri olan Fix’te binlerce kişi ile canlı performans dinleyebilir veya Aristo meydanının hemen yukarısındaki bizim Kumkapı’ya benzeyen Athonos Square çevresinde tam market karşısındaki sokakta salaş mekanlarda balık yiyip bir iki kişilik Yunan çalgıları eşliğinde müzik dinleyebilirsiniz.
Taksiler ise aynı yöne giden birkaç kişiyi beraber götürebiliyorlar. Taksinize aniden birisi atlıyor. Ama herkes aynı ücreti ödüyor. Bu çok ilginç…
KOMOTİNİ (GÜMÜLCİNE)
Batı Trakya’nın çok sevimli, denizi olmayan ama varmış da her an bir sokağın köşesinden görünecekmiş hissi veren, yardımsever ve ilgili insanları ile şirin bir kasabası. Gümülcine meydanı trafiğe kapalı, etrafında kahveler, restoranlar, ortasında çocuk oyun alanları, kocaman ağaçlar var. Yemek saatleri de bizden geç. Öğle yemeği 14:00’den sonra, akşam yemeği ise 22:00’de yeniyor. Nüfusun büyük çoğunluğu Türk. Her yerde mutlaka bir Türk’e veya Türkçe bilen birine rastlıyorsunuz. Aksanınızdan sizin Türkiye’den geldiğiniz anlaşılıyor, yardım etmeye çalışıyorlar, çok ilgileniyorlar.
ALEXANDROUPOLİ (DEDEAĞAÇ)
İpsala sınır kapısından çıktıktan sonra gerek E-90 karayolu, gerekse sahilden ilerleyen karayolu takip edildiğinde, Yunanistan’ın Trakya bölgesinde bulunan Aleksandropolis şehri ile karşılaşıyoruz. Yani 32 km’lik uzaklık, yaklaşık 30 dakikada alınabiliyor. İstanbul’dan yola çıkıldığında ise yaklaşık 4-5 saat sonra Dedeağaç şehrine ulaşmanız mümkün. Burada herhangi bir antik kalıntı veya tarihi eser yok. Bu şehirde daha çok masmavi ve tertemiz bir deniz, uzun kumsallar var. Ayrıca şehir özellikle akşam saatlerinde hareketli ve canlı. İnsanlar eğlenmeyi seviyorlar. Burayı ziyaret etmeyi düşünürseniz denize girmek, balık restoranlarında muhteşem deniz ürünlerini tatmak ve tavernalarda, akşam saatlerinde sabaha kadar süren eğlencelere katılmak başlıca yapabilecekleriniz.
Şehrin en işlek caddesi olarak Dimokratias Caddesi görülüyor, şehrin hemen merkezinde ve limana paralel uzanıyor. Şehri boylu boyunca geçiyor. Cadde üzerinde, birçok kafeterya ve alışveriş merkezleri, dükkanlar bulunuyor.
Dedeağaç Cami: Şehir merkezinde, Leoforos Dimokratias caddesindedir. Dedeağaç tren istasyonunun hemen ilerisindeki bir sokakta, şehrin tek camisidir. Bazı yerlerde, ismi “Selahattin Camisi” olarak da geçmektedir. Şehir merkezinde, günümüze kadar ayakta kalabilen tek camidir. Caminin tarihçesinde hazin bir öykü var. Şöyle ki, 1912 Balkan Savaşı’nda cami ve içindeki Müslüman halk Bulgarlar tarafından yakılmış. 1921 yılına gelindiğinde ise cami, Yunanlılar tarafından onarılmış. Ancak caminin ilk olarak kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değil. Son olarak cami, 13 Mart 1993 tarihinde çıkan bir yangın sonucu tamamen yanarak yok olmuş. Yangın olayının faili meçhul. Yunan hükümeti, yangın olayından sonra camiyi yeniden onartmış ve günümüzde halen ibadete açık. Ancak çevresindeki büyük apartmanlar, caminin görüntüsünü etkiliyor. Adeta uzaktan görünmesi engellenmiş gibi bir hava var. Hatta minarenin tepesindeki hilal sökülmüş ve bahçesinde azınlık okulunun bulunması nedeniyle Yunan bayrağı dalgalanıyor. Azınlık okulu dedim de, burası bir Türk azınlık okulu. Ancak bu Türk okulunun pek fazla öğrencisi var denilemez.
Deniz Feneri: Şehrin sembolüdür. 1880 yılından kalmadır. Sultan II.Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır. Hemen deniz kıyısında, sahil kesiminde yükseliyor ve şehrin en hareketli bölgeleri, fenerin bulunduğu mahaldedir.
Makri köyü: Şehrin, 11 km. batısında, deniz kıyısındadır. Aynı zamanda E-90 karayolunun da hemen yanındadır. Burası şirin bir yerleşim yeri. Özellikle balık restoranları çok ünlü ve mutlaka uğramanızı ve deniz ürünlerini tatmanızı öneriyorum. Fiyatlar ise çok uygun. Hatta bazı restoranlarda yoğun Türk ziyaretçiler nedeniyle Türkçe menü bile bulmanız mümkün. Menülerde midyeler, boy boy karidesler, kızarmış balıklar bulabilirsiniz. Öne çıkan bir husus olarak; tüm yemeklere beyaz peynir ilave edilmesidir. Özellikle salataya mutlaka beyaz peynir ilave ediliyor.
Loutros Köyü: Burası şehir merkezine 13 km. uzaklıktadır ve kaplıcaları ile ünlüdür. Şehrin doğusunda, yani Türkiye tarafında, Meriç nehrinin hemen yanında kalıyor.
Soufli-sofulu Köyü: Şehir merkezine 1 saat (65 km.) uzaklıktadır. Ama sınırı geçtiğimizde ilk karşımıza gelen yerdir.
Burası ipeği ve ipekböceği ile tanınmaktadır. Buranın pazarında-çarşısında ipek ve el dokusu kumaşlar bulup satın alabilirsiniz. İpek bu bölgede 1911 yılında o kadar önem kazanmıştır ki, yörenin nüfusu 13 bin civarına ulaşmıştır. Ancak bu tarihten sonra Batı Trakyanın bölünmesi ve ipek böceği için gereken dut ağaçlarının sınırın öte yanında kalması nedeniyle ipek böcekçiliği gerilemiştir. Bu nedenle şehrin nüfusu da gittikçe azalmıştır. Ayrıca sentetik ipeğin bulunması da bu olumsuzluğu etkilemiştir. Yine de günümüzde burada ipek ve ipekböceği yetiştiriciliği sürdürülmektedir. Hatta burada bir de “İpek Müzesi” bulunuyor. Müze şehir merkezinde, eski bir Türk konağı görüntüsü veriyor. 1990 yılında açılmış. K.Kourtidis isimli doktor ve politikacı birinin konağında kurulmuştur. Konak 1883 yılında yapılmıştır. Zemin kat ve birinci kat müze, ikinci kat ise konut olarak kullanılmaktadır. 4 tematik bölüm vardır. Buralarda metinler, fotoğraflar, tasarımlar ve haritalar görülüyor. Burada ipek böceği kültürü hakkında geleneksel nesneler içeren toplam 46 parça obje var.
Samothraki Adası-Semadirek Adası: Adaya deniz yolu ile ulaşılabilen tek noktadır. Ada ile şehir arasındaki ulaşım yaklaşık 1-2 saat sürmektedir. Kavala ile ada arasındaki deniz ulaşımı ise 5-6 saat sürüyor. Adanın boyutu 178 km karedir. Uzunluğu ise, 17 km’dir. Ekonomik etkinlikler balıkçılık ve turizm üzerine kuruludur. Ayrıca granit ve bazalt gibi yeraltı kaynakları da bulunmaktadır. Adanın Fengari Dağı 1611 metre yüksekliktedir.
Ada, özellikle yaz aylarında mutlaka gezilmesi gereken bir yerdir. Sarı kumu ve tertemiz deniziyle, doğanın güzellikleri birleşmektedir. Adada nehir ve şelaleler arasında yürüyüş yapabilir, kuş seslerini dinleyebilirsiniz.
Adada ayrıca çok sayıda antik kalıntılar da görülebilir. Özellikle antik dönemlerde dini törenlerin yapıldığı bir site olan “Sanctuary” önem kazanmaktadır. Çünkü bu dini yer, dönemin birçok ünlüsü tarafından ziyaret edilmiştir. Antik kent kalıntılarının bulunduğu yer ise “Pelasgians” olarak bilinir. Burada Kayralılar ve Traklar egemenlik kurmuşlardır. Hatta günümüzde Paris-Louvre Müzesinde sergilenen “Kanatlı Zafer Tanrıçası Nike” heykeli, 1863 yılında buradan bulunarak kaçırılmıştır. 1863 yılında, Fransız arkeologlar tarafından bulunan ve MÖ.190 yılından kalan anıt; başsız olarak, adanın dini sitesi olan Sanctuary bölgesinde bulunmuştur. MÖ.508 yıllarında, Persler de adada hakimiyeti ele geçirirler. Daha sonra ise ada, Helen hakimiyetine girer. Ada tarihindeki diğer önemli bir husus; İsa’nın havarisi Pavlus’un, Filistin dışında ikinci misyonerlik yolculuğuna yani Makedonya’ya giderken; Semadirek adasında bir gece geçirmiş olmasıdır ki bu durum İncil’de yazılıdır.
Adaya giderseniz ilk olarak limanın kenarında uzanan dar ve uzun bir ana caddenin bulunduğu Kamariotissa denilen köyü göreceksiniz. Burada hediyelik eşya satış dükkanları ve plajlar var. Ayrıca yine burada araba ve motosiklet kiralayabilirsiniz. Buraya özellikle yaz aylarında, yoğun turist akını oluyor. Buranın hemen arkasında konaklama tesisleri var. Yaklaşık 14 km’lik bir yol sonunda ise Therma şehri var. Burada da oteller, kiralık daireler, dükkanlar ve restoranlar bulunuyor. Ayrıca yemyeşil bitki örtüsü oldukça güzel bir görüntü ortaya koyuyor. Therma, aynı zamanda adanın kaplıcalar sitesidir. Adanın başkenti Hora şehridir. Burası ada sakinlerinin korsanlardan gizlenmek için daha yukarılara ve iç kesimlere, dağın doğal amfitiyatro gibi olduğu yere kurulmuştur. Yamaç boyunca dar sokaklar, küçük ama şirin kasabaya ayrı bir güzellik vermektedir. Burada popüler restoranlarda, batı tarzı kafeteryalarda denizin muhteşem güzel manzarasını izlemek mümkündür. Aynı zamanda, adanın küçük hastanesi de bu şehirdedir. Bir de folklor müzesi, bir kale kalıntısı da görülüyor.
Adanın diğer öne çıkan özelliklerinden birisi de plajlarıdır. Kamariotissa’nın güney kıyısında, yaklaşık 16 km uzaklıkta, mükemmel bir kaya blok üzerinde yükselen tepelerin hemen önündedir. Plaj gayet sessiz. Güneş şemsiyeleri ve sahilde bir bar, mükemmel bir balık restoranı, duşlar ve şezlonglar bulunuyor. Plajın uzunluğu: 800 m.
XANTHİ (İSKEÇE)
Buraya “binbir rengin şehri” de deniliyor. Düzlük bir alanda kurulan şehir, eski ve yeni şehir olarak iki kısımdan oluşuyor. Eski İskeçe dağın yamacında kurulmuş, dar sokaklardaki Türk evlerinden oluşuyor. Her mahallede bir cami var. Şehir merkezinde ise 5-6 civarında cami bulunduğu söyleniyor. Kavala-İskeçe arasındaki karayolu uzaklığı 55 km.
Yunanistan’da Gümülcine ve Dedeağaç ile birlikte, Türklerin en çok barındığı şehirlerden biridir. Ancak Lozan Barış Anlaşması ardından, buradaki Türk nüfusun büyük bölümü mübadeleye tabi tutulmuştur.
Günümüzde İskeçe şehrinde her yıl Şubat ve Mart aylarında karnaval düzenleniyor. Ayrıca Eylül ayında “Kasaba Festivali” düzenleniyor. Ayrıca, her cumartesi günü düzenlenen kent pazarı da, çevreden gelenlerin ilgisini çekiyor.
Şehrin tam ortasında, geniş bir meydan var: İskeçe Meydanı. Dar sokaklardan geçerek İskeçe meydanına ulaşın ve burayı gezin. Burası şehrin tam ortasında genişçe bir meydandır. Bu meydanı süsleyen görkemli bir saat kulesi var. Meydanda çok miktarda kafeterya ve restoran bulunuyor. Meydandaki mekanlardan birinde oturup Türk kahvesi içmelisiniz ki, Yunanlılar buna Yunan kahvesi diyorlar. Bu meydanı süsleyen, Osmanlı döneminden kalma görkemli bir saat kulesi var. Aslında şehirde Osmanlı döneminden kalma iki tane saat kulesi bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi Pazar Yeri Camisinin yanındaki saat kulesidir ki bu kule, 1943 yılında Bulgarlar tarafından yıkılmıştır. Günümüzde bu kulenin yalnızca resimleri görülmektedir. Diğer saat kulesi ise şehir meydanındadır ve günümüzde ayaktadır. Bu saat kulesi 1870 yılında, İskeçe’nin önde gelen ailelerinden Hacı Emin Ağa tarafından yaptırılmıştır.
İskeçe Belediyesi 1972 yılında, Şehir Meydanındaki bu saat kulesini Türk-Osmanlı kültür mirası olması nedeniyle yıkmaya kalkmış; ancak halkın tepkileri sonucu yıkılma engellenmiştir. Ancak kule yıkılamamış olmasına rağmen kitabeleri yok edilmiştir. Meydanın hemen kuzey tarafında büyük bir kilise var. Çarşıdaki sokaklar dar. Bu dar sokaklarda eski evlerin arasında gezinebilirsiniz. Bu eski evlerin hepsinin cumbalı balkonları var.
NE YENİR: İskeçe bölgesinde geleneksel lezzetlerden tatmak isterseniz size önerebileceğim restoran “Peramsa” dır. İskeçe tatlıları ve kuruyemişleriyle öne çıkan bir yer. Özellikle şehir meydanında tatlıcı dükkanları var. Burada Yunan peynirleri de çok ünlü.