Fethiye Marmaris Gezi Notları 2
Gezimize, tavsiye üzerine gittiğimiz Kabak koyuyla kaldığımız yerden devam ettik. Ölüdeniz’den yaklaşık 13 km araba ile dar bir yoldan tırmanarak ulaşılıyor. Yol oldukça korkutucuydu. Allahın dağında otopark olmadığı halde "belediye için" diyerek 5 TL park parası aldılar. İsterseniz 40 TL'yi kişi sayısına paylaşarak dolmuşa da binebilirsiniz. Ya da bir patikadan yürüyerek inebilirsiniz. Biz 6 yaşındaki kızımız, ayağımızda plaj terlikleri ve koca plaj çantamızla yürüyerek inmeye çalıştık. Bir ara yolu kaybettik, kaydık derken; indikçe bungalovlar, camping yerleri görmeye başladık. Dolaşanlar hep teenage, maceracı gençler. Bir tek çocuğu olan, orta yaş bizdik.:) Vardığımızda bakir bir koy, muhteşem bir deniz ile karşılaştık. Dönerken dolmuş kullanmaya karar verdik. Sağımız uçurum, yollarda şoför ralli yapar gibi giderken bir de telefonla konuşmaya başlayınca bildiğim tüm duaları okudum. Keşke yürüyerek dönseydik diye düşünmedim değil. Ah, bu macera sevdamız yok mu:)
Buraya kadar gelmişken dünya harikası Saklıkent Kanyonu’na mutlaka gitmek gerek. Biz navigasyon cihazının azizliğine uğrayıp kuş uçmaz kervan geçmez yollara sapsak da sonunda Saklıkent’e vardık. Parmak arası terliklerimiz, çantalarımız ile elimizi kolumuzu sallayarak kanyona girmek üzereyken bizi uyardılar. Şelale bacak boyuna geliyor, kaygan ve engebeli. Kesinlikle ayakkabıyla girilmeli. Bir miktar ilerledikten sonra şelale derinleşiyor; telefon, anahtar gibi eşyalarınızı saklayacak bir şey lazım olacak dendi. Mümkünse mayolarınızla gidin zaten. Ayakkabınız yok ise girişte ayakkabı kiralayabilirsiniz.
Eşyalarımızı bırakarak kanyona girdik. Türkiye’nin en büyük kanyonu olan Saklıkent’in uzunluğu 18 km civarında. Muhteşem bir doğanın ortasında, gökyüzünü örtercesine yükselen kayalar arasında, suların içinde yürüyerek hayranlıkla geziyoruz. Buradaki çamur cilde iyi geliyormuş. Suyu ise oldukça soğuk. Çıkınca bir süre bacaklarınızı hissetmiyorsunuz. Hazırlıklı olarak tekrar gelmeyi planlıyoruz. Kesinlikle görmeden ölünmemesi gereken yerlerden biri.
Artık bizi bekleyen tekneye binerek biraz da koyları gezme zamanı. Tekne maceramıza Marmaris’e gelmeden Okluk Koyu sapağına saparak başladık. Okluk yolu oldukça kötü olsa da sonunda İngiliz Limanı denilen gizli, küçük bir limana ulaştık. İngiliz Limanı, ünlülerin teknelerini yanaştırdığı bir yer. Yanımızdaki teknede Yeşim Büber ve ikizleri vardı. Ufak bir uyarı yapayım; alışverişinizi yapıp gelin çünkü buradaki markette fiyatlar iki katı.
Teknedeki ilk sabahımızda denize girerek kendimize geldik. Kahvaltıdan sonra yelkenimizi açıp, yola koyulduk. Gökova körfezine çıkarak altı saat boyunca yol aldık. Akşamüstü Yedi Adalar’a vardık. Kendimize bir koy beğendikten sonra tertemiz sulara atlayarak yorgunluk attık. Akşam yemeğinde taze tutulmuş balık vardı:)
Rüzgarlı bir gece dolayısıyla beşik gibi sallanan ve oldukça mide bulandıran, uykusuz geçen bir gece sonrası teknedeki üçüncü günümüze uyandık. Sabah tekne eğitimimiz vardı. Birinci kural; akşamdan hava durumunu, rotayı ve gideceğin yerin pilot bilgisini (nereye demir atılacak, kayalık yerler, dip durumu, meltem durumu) ayarlamak. Seyire çıkmadan önce mutlaka tekneyi neta durumuna getirmek gerekiyor. Eşyaların sağa sola savrulmasını önlemek için her şeyi sabitlemek lazım. Bunlar bittikten sonra sıra motor kontrolüne geliyor. (şanzıman yağı, su ve genel bakış) Sonra demir alarak, yelken bastık. (Kafanı rüzgara çevirmek, otopilot ayarlamak, yelken basmak ve cenova açmak) Yelken seyriyle rotamızda giderken duruma göre tramola attık. Değişen sert hava koşullarına göre camadan vurarak yelken ve furling ve cenovayı küçülttük. En son varış noktasında demir attık ve dersimiz tamamlandı. Burada deniz çok temiz. Havuz gibi… Çünkü denizde deniz anemonu var ki bu canlı sadece temiz denizlerde yaşar. Çok keyifli bir dalış yaptık. Keşke sualtı fotoğrafı çekebilseydim. Bu akşamki yemeğimiz kızım Derin’den geldi. Çok güzel balıklar yakaladı. Çarpan, dil...
Teknedeki dördüncü günümüze de sabah kahvaltıdan sonra seyre çıkarak başladık. Çok keyifli uzun uzun dalış yaptık. Kızım Derin de bizimle beraber tekneden atlayıp kıyıya kadar yüzüp kaptan şapkası kazandı. (150mt) İlk durağımız Bekar Limanı, ikinci durağımız Babuş Bükü, üçüncü durağımız Küfre Limanıydı. Burada tekneyi bırakıp kıyıya botla ulaştık ve Yedi Adalar restauranta yemeğe gittik. Lüferler, ahtapotlar, karidesler, salata ve patatesten oluşan nefis yemeğimizi yedik. Sonrasında Balıkaşıran Koyu, Ayınkoyu’ndan geçip İngiliz Limanı’nda günü sonlandırdık. Gidişimiz orsa (rüzgar önden) olduğu için 6 saat sürerken, dönüşümüz pupa (rüzgar arkadan) 3 saat sürdü. Ancak fırtınaya yakalandığımız için oldukça rüzgarlı ve dalgalı bir denizde yol aldık.
Beşinci ve son günde teknede epey serin geçen bir gece sonra Hırsız Koyu’nu ve İngiliz Limanı’nı gezdik. Son kez denize girip tekneyi Okluk Limanı’nda terk ettik. Bu arada Cumhurbaşkanlığı Köşkü de burada, Mal Deresi’nde bulunuyor!
Marmaris’e geldiğimizde serin geçen tekne gezimizden sonra şehrin alev alev yandığını farketmemek mümkün değil. En son altı sene önce gelmiştim. Koca bir şehir ama hem Fethiye hem Marmaris’teki genel izlenimim; turist çok az.