99

Gümüşsuyu Cihangir Çukurcuma Gezisi

Bir çiçek dürbününden bakar gibi, iç içe geçmiş Beyoğlu semtlerinin her biri ayrı bir karakter taşıyor. Gümüşsuyu-Cihangir-Çukurcuma ise en bohemi. Tarihi hamamları, camileri, şık kafeleri, vitrinlerinde birkaç nesil geriye gidebileceğiniz antika dükkânları, kapılarını dünyaya aralayan sanat galerileri ve eski apartmanları ile daima yeni bir şeyler sunuyor. Karşınıza aniden hiç aramadığınız bir şey çıkıveriyor.

İstiklal Caddesi’yle Taksim Meydanı’nın kavuştuğu yerde, sivri külahlı, küçük bir taş bina var. Taksim Maksemi. Burası, uzaktan getirilen suyun çeşitli semtlere ‘taksim edildiği’ yani dağıtıldığı yermiş.

Taksim Arapça bir kelime. Kasm kökünden gelmekte olup bölme, parçalara, ayırma, bölüm gibi anlamına geliyor. Maksem, maksim ise taksim edilecek, bölünecek, dağıtılacak yer; suyun kollara ayrıldığı yer, musluk, savak anlamına geliyor.

Osmanlı dönemine ait bir su dağıtım merkezi olan Taksim Maksemi’nin yapımına III. Ahmet döneminde Boğaziçi kıyısında artan yerleşim yerlerine su temini için başlanmış fakat Patrona Halil Ayaklanması nedeniyle devam edilememiş. I. Mahmut tahta geçince III. Ahmet’in teşebbüslerini devam ettirmiş ve 1731 yılında Taksim Suyu Tesisleri’ni tamamlamış.

Dingo’nun Ahırı, Atlı Tramvaylar zamanında, tramvaylar iki atla çekilirken dik Şişhane yokuşunu çıkabilmek için Azapkapı’dan takviye at alarak yokuşu çıkabilirlermiş. Tramvay bu haliyle Taksim’e kadar gelir, burada çıkartılan atlar, bugün Taksim alanının batı kısmındaki sular idaresi maksemi ile Fransız Konsolosluğu arasında bir ahırda bir süre dinlendirildikten sonra tramvaya bağlanmadan boş olarak Azapkapı’ya götürülürlermiş. Taksim deki bu ahırı Dingo adlı bir Rum vatandaş işletirmiş. Gün boyu bir sürü atın girip çıkmasından dolayı dilimizdeki “Burası Dingo’nun ahırı mı giren çıkan belli değil” sözünün buradan geldiği söylenir.

Meşelik Sokağı’na sapıyoruz. Genişçe bir bahçe içinde, Rum Ortodoks Ayia Trias Kilisesi var. Ortodoks mezhebine ait İstanbul’daki en büyük kiliselerden olan, Aya Triada Kilisesi üç kutsal ruha adanmış; Allah, Kutsal Ruh, Hazreti İsa.

Sultan II. Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamid dönemlerinde yaptırılmış. Rum Cemaati tarafından inşa edilen en görkemli kilise.

Bu bölge 19. yüzyılda Rum Mezarlığı idi. Kolera salgını çıkınca bu mezarlık kullanılmamaya başlanmış ve yeni gömüler o zaman şehrin dışı olan Pangaltı semtine yapılmış. 1876 mezarlık nakli yapıldıktan sonra buraya kilise inşa izni verilmiş.

Kilise, tipik iki çan kulesi ile Gotik tarzda. İkonların çoğu Bizans batı tarzı.

Meşelik sokakta devam edersek, solda Rum Zapyon, sağda Ermeni Esayan liseleri var.

17. yüzyılın sonlarına doğru, Beyoğlu bölgesinin güzelliği yabancı diplomatların dikkatini çeker. Kısa sürede Boğaz ve Haliç manzaralı Beyoğlu sırtlarında birbiri ardına Büyükelçilik binaları yükselmeye başlar. Avrupalıları, Galatalı zengin Rum banker ve tüccarların aileleriyle Fenerli köklü aileler izler. Zamanla Beyoğlu’na doğru yaşanan bu iç göç sonucu nüfusu artan Rum cemaati, çocuklarının eğitim görebileceği okullara gereksinim duymaya başlar.

1875’te ana, ilk, orta ve liseden ibaret olan okul ilk olarak Tepebaşı’nda Meşrutiyet Caddesi 47 numaralı binada eğitime başlamış. 1879’da öğretmen yetiştiren bir akademi olarak yeniden düzenlenmesi üzerine yeni ve daha büyük bir binaya ihtiyaç duyulmuş. Konstantinos Zappas adında bir hayırsever, yapılacak olan yeni okulun tüm parasal sorunluluğunu yüklenmiş ve 1882’de II. Abdülhamit’in fermanıyla belirlenen bugünkü binanın temeli atılmış. 1885 yılında okulun açılışı yapılmış. Günümüzde öğrenci sayısı ancak 100 civarında.

Sıraselviler’e geliyoruz. Romanya Konsolosluğu olan Muzurus Paşa’nın evinin yanında Kumandan Berger ve Rum Katolik Ralli kardeşlerin evlerine, Aya Trias’i da yapan Rum mimar Kampanaki’nin elinden çıkan Belçika Konsolosluğu’na bakarak ilerliyoruz. Belçika Konsolosluğu (Belçika Sarayı- Palais de Belgique) 1930’lara kadar elçilik olarak hizmet vermiş. Neo-klasik tarzdaki bu yeni binadan önce Belçikalıların ilk elçiliği Postacılar Sokak’taymış.

Romanya Konsolosluğu olarak kullanılan bina ise Muzurus Paşa’nin konağıymış. Rum asıllı Muzurus Paşa, dragomanlıkla başladığı hariciye kariyerini Osmanlı İmparatorluğu’nun Londra sefiri olarak noktalamış. Paşa, 1880 yılında iki katlı olarak yatırdığı binaya sonradan bir kat daha ekletmiş.

Moris Gabay’ın anlatımıyla:

-Binalarda estetik, kıvrım, motif varsa Ermeni müteahhitler, düz ve şekilsiz ise Rum müteahhitler (Ağaoğlu gibi)’a ait.

Taksim’den Fındıklı’ya inerken Kazancı Yokuşu üzerinde II. Beyazıt devrinden kalma 1485 tarihli Kazancı Ali Ağa Camisi var.

Bu yöreler 1. yüzyılda Hz. İsa’nın havalilerinden Aziz Andreas’ın ikamet ettiği mekanlardı.

Bunun karşı köşesinde ise 1712’den kalma Köprülüzade Ahmet Paşa’nın güzel bir çeşmesi bulunuyor.

Bizans dönemindeki sarnıçların yerini fetihten sonra çeşmeler almış. Çünkü temizlik açısından durgun su yerine akan su tercih edilmiş. Hali vakti yerinde olanlar Allah rızası için çeşme yaptırmak için yarışırken çeşmeler birer sanat eseri olmuşlar.

Eski Japon Konsolosluğu Gümüşsuyu caddesi üzerinde. 1904 yılında Osmanlı Bankası’nın müdürü Pangiris’e konut olarak inşa edilmiş. Üç katlı ve ahşap bir bina. 1928 yılında bina Japon Konsolosluğu olmuş. 1937 yılında Japon Büyükelçisinin Ankara’ya taşınmasının ardından, bina bir süre Konsolosluk olarak kullanılmış. Konsolosluk taşınınca bina eski hali korunarak boş durmakta.

Gümüşsuyu’nda Park Otel, ilkin İtalyan elçisi Baron Blanc’in eviymiş. Hariciye Konağı-Blanc Konağı olarak bilinirmiş. 1887 yılında İtalyan Büyükelçisi Baron Alberto Blanc tarafından sefaret binası olarak inşa ettirilmiş. Mimarı bilinmiyor. Elçinin geri çağrılması, İtalyan hükümetinin konağın yapım bedelini ödememesi ve güç durumda kalan elçinin başvurusu üzerine, Sultan II Abdülhamit, İtalyanlardan bu yapıyı satın almış ve Hariciye Nazırı Ahmet Tevfik Paşa’ya vermiş. II Meşrutiyetten sonra Tevfik Paşa, Londra’ya elçi olarak gönderilince konakta bir süre Hariciye Nazırı Rıfat Paşa kalmış. Ancak bu konak, 1911 yılında yangında yanmış. I. Dünya savaşından sonra İstanbul’a dönen Ahmet Tevfik Paşa, konağın ayakta kalan bölümüne ailesiyle birlikte yerleşmiş. Daha sonra Tevfik Paşa’nın İsviçre asıllı eşi Elisabeth Tschumi tarafından konak otele dönüştürülmesi fikri ortaya atılmış.

Bunun üzerine 1930 yılında Tevfik Paşa’nın oğulları tarafından otel inşa edilmiş. Başlangıçta otelin adı “Miramare” olmuş. Tevfik Paşa ve ailesi, oteli işletmekte zorlukla karşılaşınca oteli başkasına kiralamışlar. Otel birçok kez el değiştirdikten sonra, Aram Hıdır tarafından alınmış ve “Park Oteli” ismi verilerek yenilenmiş ve yeniden açılmış. Otelin cadde tarafından girilen, geniş ve ferah bir girişi var. Lobi katı, otelin en üst katında. Meyilli bir araziye yapıldığı için, odalar alt katlarda.

1970’li yıllara kadar varlığını sürdüren Park Otel’de birçok ünlü konuk kalmış. Hatta 1930’lu yıllarda Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk de otelin konuklarından birisi olmuş. Ancak zamanın şartlarına uyamayan otel, 1979 yılında kapatılmış. Anıtlar Yüksek Kurulu, 1978 yılında aldığı bir kararlar, otelin yıkılabileceğini bildirmiş, ancak 1983 yılında bu kez, otelin korunması ve restorasyonuna karar verilmiş. 1988 yılında, Park Otel’in 33 katlı olarak yeniden inşa edilmesine Belediye’den onay çıkmış. Uzun yıllar bina izni verilmeyen ve otopark olarak kullanılan bina arzuladığı sona kavuştu, artık yeniden otel olarak hizmet vermekte.

Park Otel’in ilerisinde, Gümüşsuyu Caddesi üzerinde, mimarın adı Goebbels olan ve 1877’de Almanya’nın birleşmesinden sonra yapılan Alman Konsolosluğu var.Konsolosluk binası, 1874-1877 yılları arasında yapılmış. Mimar Goebbels başlatmış, ölünce yapıyı Mimar Kortum tamamlamış. Alman İmparatorluğu döneminde İstanbul’da inşa edilen ilk Alman Elçilik binasıdır. Alman İmparatoru II. Wilhelm, Türkiye’ye yaptığı üç ziyarette de burada kalmış.

Binanın çatısında Prusya Kartallarının heykelleri bulunduğu için, halk arasında buraya “Kuşlu Saray” ismi verilmiş. Ancak 1924 yılında yapının oranımı sırasında bu kartallar sebepsiz kaldırılmış.

Yapının bir başka özelliği, mezarlık üstüne yapılmış olmasıdır. Ancak bu mezarlık alanı Almanlara satılırken bir şartla satılmış. “Silahtar Ali Ağa” mezarının bozulmaması. Günümüzde halen Başkonsolosluğun bahçesinde Silahtar Ali Ağa mezarı bulunmakta ve bakımı yapılmakta. Binadaki özgün eşyasının çoğu, binaya zaman içinde iki kere el koyulduğu için kaybolmuş.

Selime Hatun, 16. yüzyılda unlu kaptan-ı derya Kılıç Ali Paşa’nın karısı olur. Onun camisi olan Selime Hatun Camii, Ayaspasa Sokağı’ndadır.“Kadı Mescidi”, “Kutup İbrahim Efendi Mescidi” ve “Ayaspaşa Mescidi” diye de tanınır. Cami 16’ncı yüzyılda yapıldığı tahmin edilmekte. Ancak bir başka söylentiye göre, buradaki ilk mescidin kurucusu, 17. yüzyılda İstanbul Kadısı İbrahim Efendi’dir. Burada bulunan mescit, 1930’lu yıllarda ibadete kapatılmış ve minaresi yıkılmış. Daha sonra, 1960’lı yıllarda onarılarak tekrar ibadete açılmış.

Alman Elçiliği yanından sapıp aşağılara inince Katolik Süryanilerin kullandığı “Kutsal Kalp” anlamındaki Sacre Coeur Süryani Katolik Kilisesi’ne geldik. O dönemde yapının çevresi Ayaspaşa mezarlığıymış. 1910 yılında Cizvit rahiplerince inşa edilmiş.Cizvitlerin Türkiye'den ayrılması sonrasında kilise ve bulunduğu arazi Hazineye intikal etmiş. 1970'li yıllardan itibaren yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalıp İstanbul'agelen Süryani Katolikler, İstanbul'da kiliseleri olmadığı için o dönem harabe halinde olan bu kiliseyi onararak kullanmaya başlamışlardı. 50 yılı aşkın süredir ibadete açık olan kilise, İstanbul boğazını gören bir tepe üzerine inşa edilmiş ve mimari tasarım olarak bir kaleyi andırıyor.

Az ilerde arka çıkmaz sokakta Süryani Katolik Patrikliği Vekaleti Kilisesi olan Yedinci Gün Adventist Kilisesi bulunuyor.Süryani Katolikler, 1. Dünya Savaşı sırasında Fransız Cizvitlerden “Ayaspaşa Hamamı” isimli yapıyı satın alarak kiliseye dönüştürmüşler. Yedinci Gün Adventist Kilisesi, 1840’larda New York’un kırsal bir bölgesinde yaşayan William Miller adlı Baptist vaizin öncülüğünde ortaya çıkmış.

Kâinatın 7 gün yerine 6 günde yaratılma süresi olduğuna inanıyorlar.Kıyamete, şeytan sonsuza kadar azap çekmek yerine tamamen yok edildiğine inanıyorlar. Sigara, içki ve domuz eti bu toplulukta yasak! İçerisinde hiçbir sembol barındırmayan topluluk, Hıristiyan dininin kutsal sembolü sayılan Haç sembolünü de kullanmıyor. Cuma günü güneş battıktan sonra Cumartesi güneş batana kadar kendilerini istirahate veriyorlar.  Kadınları makyaj yapmaz, kulaklarını deldirmez ve küpe takmazlar. Çocuklar pop ya da rock tarzı müzik dinleyemez ve kızlı erkekli karışık ortamlara giremez. Her çocuk kendi cinsiyetiyle arkadaşlık kurmak zorunda.

Bu kilise 1936 yılında “Vakıflar Kanunu” beyannamesine uygun olarak kaydedilmediğinden, 25 yıldır davası devam etmekte.

Saray Arkası Sokağı’nda ressam Ercüment Kalmuk’un müze evi duruyor. Lirik soyut resimleriyle tanınan bir Cumhuriyet dönemi sanatçısı. 1942'den itibaren tüm yaşamı boyunca eğitmenliği ve ressamlığı birlikte sürdürmüş, Türkiye'de ve yurtdışında düzenli olarak sergiler açmış.4. Levent mozaikleri gezimde birçok apartman mozaiklerini size tanıtmıştım. Gümüşsuyu'ndaki evi 1997 yılında eşi Ayşe Kalmuk tarafından müzeye dönüştürüldü.

Caddede karşı sırada, adı şimdi Gümüşsu Palas olan Azaryan Apartmanı kayda değer Art Nouveau yapılardan biridir. Gümüşsuyu caddesinde, Japon Konsolosluğunun hemen yanında. Şehrin en şaşalı apartmanlarından birisidir. Art Nouveau ve barok karışımı mimari stile sahip. 1900’lü yılların başında Azaryan ailesi tarafından yaptırılmış. Mimarı bilinmemekte. 1939 yılına kadar, yapı “Azaryan Apartmanı” olarak isimlendirilmiş. Sahipleri bu tarihte Fransa’ya yerleştiğinde, apartman sahipleri tarafından satılmış ve “Gümüşsuyu Palas” ismini almış. 1939 yılında mimari ve süsleme özellikleri korunarak asansör tesisatı ve kalorifer döşenmiş. Günümüzde işhanı olarak kullanılmakta.

Marmara Apartmanı İnönü Caddesinde. Yapım tarihi bilinmiyor. Rum kökenli bir mimar olan Apostolos Pistikas tarafından inşa edilmiş. Pistikas, 1911 yılında “Sanayi Nefise Mektebinden” mezun olmuş.

Apartmanın bodrum katı dükkân, zemin ve üst yedi katı konut olarak planlanmış. Yapım malzemesi, tuğla üstü sıvadır. Pencere altlarında, bitkisel motiflerden oluşan çiçek demetlerini anımsatan süslemeler bulunur. Üçüncü kattan sonra süslemeler artıyor.

Zafer Turan Sokağı’nın altında 1705’ten Fatma Hatun Camisi’ne geldik.1705 yılında Tersane Emini Hüseyin Efendi’nin Kızı Fatma Hatun tarafından yaptırılmış. Yangın geçirmiş, 1839 yılında Ali Paşa tarafından yeniden ihya ettirilmiş. 1970 yılında tamirata girmiş bugünkü halini almış.

Gümüşsuyu Askeri Hastanesi, İnönü caddesinde. Sultan Abdülmecit döneminde, Taşkışla ve Gümüşsuyu Kışlasındaki topçu askerleri için, o dönemde Ayaspaşa Mezarlığı olarak bilinen yerin bir kısmı kaldırılarak Gümüşsuyu Askeri Hastanesi yaptırılmış. İstanbul’da Haydarpaşa hastanesinden sonra yapılan ikinci askeri hastanedir. Hastane, 1848 yılında İngiliz Elçiliği mimarı W. J. Smith tarafından yapılmış. Hastanenin 40’ar yataklı büyük koğuşları varmış. Toplam yatak kapasitesi 350 imiş. 1885 yılında, yapıya bahçe ve havuz ilave edilmiş. 1892 yılında, Hastane hekimlerinden Operatör Hazım Paşa, burada ilk modern cerrahi servisini kurmuş. 1912-1913 yılları arasında, Balkan Savaşında, Alman Kızılhaç örgütünden Doktor Hitzeler ve 2 hemşire ile 4 hastabakıcı burada çalışmış.

Ayaspaşa Mezarlığının kalan kısmı ise, 1920’li yıllarda tamamen ortadan kaldırılmış. Askeri hastane, 2015 yılından sonra askeri hastane ismini kaybederek “Şişli Eftal Hastanesi” ne bağlanmış.

Gümüşsuyu Kışlası, Gümüşsuyu Asker Hastanesinin yanında. Ayaspaşa mezarlığı üzerine inşa edilmiş. Hademe-i Hassa ve Muzıka-i Hümayun efradı için 1850’li yıllarda yapımına başlanmış, Sultan II Abdülaziz döneminde 1862 yılında tamamlanmış. Mimarı muhtemelen Sarkis Balyan’dır. Kışlanın ismi “Muzıka-i Hümayun Kışlası” olarak da biliniyor. Geniş bir orta avlu ve onu çevreleyen yapı kanatlarından oluşmakta. Batı cephesinde 2 katlı ve Dolmabahçe’ye bakan cephede ise dört katlı. Kışla binası şimdi İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu kampüsü olarak kullanılmakta.

Kimisi önünden geçerken dikkat bile kabartmadığımız, kimisi daha sokağın başından güzelliğini belli eden apartmanlardan. İçlerinden hayatın, aşkın, hüznün, edebiyatın geçtiği, kalbimizde yer eden bazı isimlerin anılarında aniden karşımıza çıktığı apartmanlar. Üzerindeki kabartmalarda gururla mimarının adını taşıyan veya adı sanı belirsiz. Kapısını aralayınca hikâyelerinde yol alacağınız türden apartmanlar. Tarihe bir şekilde isimleri yazılmış, arada anılan, arada unutulan ama bundan böyle önünden geçerken hatırlanacağını umduğum apartmanlar.

Mustafa Bey Apartmanı, mimarı Kosmas Karayannis, Osmanlı’da modernleşme dönemi mimarlarından. Bazı kaynaklarda Ermeni yazıyor ama Rum mimarlardan. Hep ‘mirasçı anlaşmazlığı’ denir, yıllardır âtıl durumda.

Alman Konsolosluğu’nun arkasında kalan Alb. Canip Orhun Evi. Güzel bir bina ve bir tabelası var: “Bu ev 1900 yılında Mehmet Vehbi Bey tarafından Mimar Kemalettin’e yaptırılmış,

Gümüşsuyu-Ayaspaşa Emektar Sokak’ta eski ve meşhur bir berber var. Onun olduğu bina, Gümüşay Apartmanı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın son yaşadığı ve Türk Edebiyatı’nın en meşhur eserlerinden Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün yazıldığı apartmanmış.

Sıraselviler Caddesi aşağıya, Cihangir semtine doğru devam ediyoruz. Ancak biz o tarafa sapmadan Sıraselviler’in aşağı kısmına uğruyoruz.

St. Pulcherie Lisesi (Lycee Sainte Pulcherie), dünya çapında bir dini birlik olan Aziz Paul’un Hayırsever Kızları’nin (Des Filles de la Charite de Saint Vincent de Paul) İstanbul’daki binalarından birisi. Dünyada olduğu gibi İstanbul’da da birçok binası bulunan birliğin Avusturya kolu Karaköy’deki Avusturya Lisesi (St. Georg’s Kolleg) ve Sen Jorj (St. George) Hastanesi’ni, İtalyan kolu ise Yunan Konsolosluğu yakınındaki İtalyan Kız Ortaokulu ve Cihangir’deki İtalyan Hastanesi’ni yönetiyor.

Fransızlar da İstanbul’un çeşitli yerlerinde binalara sahip. Bunlardan bazıları Kurtuluş Yetim Yurdu, Şişli’deki Lape (La Paix – barış) Hastanesi ve Bebek’teki Kutsal Kalp (Sacre Coeur) Fransız Şapeli. 1865’te Şişli’de eğitime başlayan St. Pulcherie Lisesi, 1890’da Cizvit Koleji olarak bugünkü binasına taşınmış.

Dini bir birliğe bağlı olmasına rağmen tamamen laik eğitim veriyor. Düz cephesini gösterişli bir saat süslüyor. Saatin altındaysa binanın yapıldığı tarih yazılı. Okulun içinde bir de küçük şapel bulunuyor.

Yirmi yılı aşkın süredir kullanılmayan bir Özel Rum Lisesi deSt. Pulcherie Lisesi’nin çaprazında bulunuyor.1850 yılında yoksul kız çocuklarını okutmak için inşa edilmiş. 1999'dan sonraki yıllarda öğrenci yetersizliğinden okul kapanmış. Bienal zamanında okulu gezme şansını yakaladım.

Cihangir’e ilerleyen Sıraselviler Caddesi’nden yürümeye devam edelim.

Cihangir’de yaklaşık üç kuşaktan beri hizmet veren Asri Turşucu (reklam değildir), Adile Naşit ile Münir Özkul’un başrollerini paylaştığı Neşeli Günler filminde turşu yapımı sahneleriyle biliniyor. Hala tarihi dokusunu koruyan dükkândaki turşu suyunu mutlaka deneyin.

Asri Turşucu’dan çıktıktan sonra sola dönüp yola devam ettiğinizde ilk gördüğünüz ara Adile Naşit Sokağı/ Adile Naşit Çıkmazı olarak anılıyor. Orijinal hali ile kalmış nadir sokaklardan biri. Beyoğlu Belediyesi adını yaşatmak için Adile Naşit adını vermiş.

Cihangir Çukurcuma’nın en ünlü sokaklarından biri olan Faik Paşa Sokağı, kurulduğu ilk yıllarda bir tarafında zenginlerin bir tarafında ise bu zenginlerin hizmetinde olan çalışanlar ve sıradan insanların yaşadığı bir yermiş. Bu yüzden sokaktaki binaların bazıları oldukça sade bir mimariye sahipken, bazıları gösterişli ve süslü bir mimariye sahip.

Bu sokakta önceleri Levantenler oturuyormuş. Levantenler, Doğu Akdeniz’de ticaretle uğraşan kişilere denir. Osmanlı döneminde kapitülasyonlarla gelip ticaretle uğraşmışlar. Halen günümüzde az da olsa bu ailelerden var. Bu ailelerden birine ait olan Zenovitch Apartmanı şu an terkedilmiş, harabe halinde.

Firuz Ağa Hamamı, ilk olarak 1445 yılında yaptırılmış. 1822 yılındaki Firuzağa yangınında zarar gören yapı daha sonra yeniden yaptırılmış.

Cihangir’in tarihi mekanlarından biri olan ve filmlere ev sahipliği yapan Çukurcuma Hamamı’nın 1831 yıllarda I. Abdülhamid’in eşi ve II. Mahmud’un manevi annesi Fransız asıllı Nakşidil Valide Sultan tarafından yapılmış.

Antikacılarıyla ünlü, dizi ve romanlara hayat vermiş Çukurcuma’nın en iyi bilinen sokağı, mahallenin delisi, mahallenin mezecisi ve duvar gibi mekanlara ev sahipliği yapmasıyla da ünlü. Ne aradığını bilmeden gelenlerin dahi, bulduğunda aradıkları şeyi hatırladıkları yer olan, her sokağında tarihi antikacısının eksik olmadığı Çukurcuma Antikacılarında hiçbir şey satın almasanız dahi girip tüm eşyalara göz gezdirebilir, yıllanmış Çukurcuma esnafının hoş sohbetine dahil olabilirsiniz.

Yakın edebiyatımızın önemli isimlerinden olan Orhan Kemal’in anısını yaşatmak üzere İstanbul-Beyoğlu’nda kurulan Orhan Kemal Müzesi. Müzede yazarın fotoğrafları, kitaplarının orijinal ilk baskıları, mektupları, özel eşyaları bulunmakta. Üç katlı bu binada ayrıca bir kitaplık ve alt katta İkbal Kahvesi adında bir kahve bulunuyor. Bu müze bende çok özel zira babam bir Orhan Kemal hayranı idi. Tüm kitapları kendisinde mevcut idi. Annemi de hayranı yapmıştı. Hiç unutmam El Kızı’nı ağlayarak okumuşlardı. Yattıkları yer incitmesin.

Caddenin Tophane’ye yakın sağ kolundan içeriye doğru uzanan yolda Orhan Pamuk’un kurduğu Masumiyet Müzesi var. Orhan Pamuk’un hem yazdığı bir roman hem de yaptığı bir müzedir. Pamuk 1990’lardan itibaren romanı ve müzeyi baştan beri birlikte düşünmüş. 1974 ile 2000’lerin başı arasında geçen aşk romanı, biri zengin diğeri orta halli iki aile üzerinden geçmişe dönüşler ve hatıralarla birlikte 1950-2000 arası İstanbul hayatını anlatıyor. Müzede ise romanda anlatılan kahramanların kullandığı, giydiği, işittiği, gördüğü, biriktirdiği, hayal ettiği şeyler dikkatle düzenlenmiş kutu ve vitrinlerde sergileniyor.

Daha ilerde 1840’lar ve 70’ler sırasında yapılan Alman Hastanesi var.I. Dünya Savaşı sırasında burası Amerikan Hastanesi olmuş. Şimdi Kent Üniversitesi.

Sıraselviler Caddesi ile Defterdar Yokuşu'nun birleştiği meydanda 1491 yılında inşa edilen Firuzağa Cami’nin Banisi Saray Ağası Firuz Ağa olarak biliniyor. 1 Mart 1823 tarihinde çıkan büyük Cihangir yangınında harap olan ilk yapının yerine 1823-1924 yılında Sultan II. Mahmut tarafından bugünkü cami inşa edilmiş.

Sirkeci Mustafa Ağa Cami, Mustafa Ağa ve hanımı Hatice Hatun tarafından 18. yüzyılda, Taksim hastanesinin karşısına yaptırılmış. 1962 yılına kadar harap bir eser olduğu bilinen Sirkeci Mustafa Ağa Camii, 1963 yılında mahalle sakinleri tarafından dernek kurularak harabe olan camiyi onarılmış ve ibadete açılmış.

Muhyiddin Molla Fenari Cami, 1541-1547 yılları arasında, Fenerizade Şeyhülislam Muhiddin Mehmet Efendi tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. 300 m2 toplam arsa üzerine inşa edilen cami kâgir, ahşap yapıdır. Cami kare planda olup, duvarları tuğla ve taştan ise de zamanla mühim tadilatlar yapılmış, kubbesiz, ahşap bir çatı ile kaplıdır.

Tomtom Kaptan Cami, Tomtom Mehmet Kaptan ismiyle bilinen bir zat tarafından yaptırılmış. 1855 ve 1878 tarihlerinde önemli tadilatlar geçirmiş. Tumtum Abdullah Efendi’nin lakabı olan Tumtum ile de anılmakta.

Çukurcuma Caddesi’nde bulunan Çukurcuma Cami, 1541-1547 yılları arasında, Fenerizade Şeyhülislam Muhittin Mehmet Efendi tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. 1823 Firuzağa Yangını sonrası 1967-1968 yıllarında yeniden onarılmış. Çukurcuma semtinde bir yol kavşağında bulunan caminin avlusu bulunmuyor. Tek şerefeli bir minareye sahip olan camiinin karşısında 1720 tarihli Ömer Ağa Çeşmesi bulunuyor.

Pirinççi İbrahim Efendi isimli taş örgülü çeşme, 1871 tarihli. Basık ve yayvan bir kemeri var. Kemer altında daha önce kitabesi yer alıyordu ancak restore edildikten sonra nedense kitabenin yeri boş bir mermerle kapatılmış.

Cihangir’de az bilinen, gezmeyi hiç düşünmediğiniz yapılardan biri de Kadiriler Tekkesi ya da Piri Paşa Camisi’dir.

Çukurcuma’dan Tophane’ye inen Kadiriler Yokuşu’nda yer alan tekke, 17.yüzyıldan kalmadır.Osmanlı döneminde tekkelerin merkezi İstanbul’daymış ve burası da Kadiriler tarikatının merkezi olarak kullanılıyormuş. 1630 yılında inşa edilen bina, bir dönem Tophane İlkokulu olarak da hizmet vermiş. 1997 yılında çıkan yangından sonra aslına uygun şekilde restorasyonuna uğramış.

Kanuni Sultan Süleyman tarafından genç yaşta ölen oğlu Şehzade Cihangir için 1559 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmış olan Cihangir Cami, şehirdeki en eski camilerden biri olmasına rağmen çok da tanınmıyor. Tarihinde 5 kez yangın geçirmiş olan cami son olarak 1889 yılında Sultan II. Abdülhamid tarafından yeniden yaptırılarak günümüzdeki görünümüne kavuşturulmuş. Tek kubbeli ve kare planlı olan Caminin etrafına zamanla tekkelerin ve mekteplerin yapılmasıyla günümüzdeki Cihangir semti oluşmaya başlamış.

Boğazkesen Caddesi Galatasaray’a tırmanır. O noktada vaktiyle Galata Sarayı arazileri kendisine ait olan ve 15.yy. sonlarında buradaki bağlarda yaşayan ünlü Gül Baba’nın kabri bulunuyor. Gözden kaçırmamaya gayret edin!

Galatasaray Ocağı’nın Sultan II. Bayezid (1481-1512) tarafından kurulmasına vesile olduğu rivayet edilen Gül Baba Merzifonlu bir Bektaşi dervişidir. Fatih Sultan Mehmed devrinden Kanunî Sultan Süleyman devrine kadar birçok gazâlarda bulunmuş, Gül Baba, Kanunî Sultan Süleyman’ın daveti üzerine Budin seferine katılmış ve burada şehit düşmüş. O zaman Rumeli Kazaskeri olan Ebussuud Efendi, 2 Eylül 1541 tarihinde cenaze namazını kıldırmış, bu namazda Kanuni Sultan Süleyman ve yüz bini aşkın bir cemaat hazır bulunmuş.

Osmanlılarda ordu sefere çıktığında askerin maneviyatını yüksek tutmak için dervişler ve şairler de sefere katılıyor, mola zamanlarında dualar okunuyor, destanlar söyleniyormuş. Bu şahıslar, gerektiğinde silahlanıp savaşıyorlarmış. Gül Baba da Budin’in fethi sırasında 1541’de şehit düşen bir derviş.

Fransız Yetimhanesi aslında yılladır boş durumdaydı. 155 yıllık bir yapı. 5 dönümlük bir arazi üzerinde bulunuyor ve Beyoğlu’ndaki Tomtom Mahallesi’nde önünden geçerken fark etmeyebilirsiniz. Fransız Saint Joseph Yetimhanesi olarak da bilinen bu yapı, 1868 yılında inşa edildikten sonra, Cumhuriyet’ten sonra tütün deposu olarak kullanılmış. Bina 5 bin 275 metrekarelik, içinde meyve ağaçlarının bulunduğu yeşil bir alana sahip ve Tophane Mekan adıyla İBB sosyal tesis olarak hizmet veriyor.

Yetimhane’den çıkıp, Tomtom Sokağa saptığınızda İstiklal’a çıkan yokusun başında Fransız Kapitülasyon Mahkemesi bulunuyor. O dönemlerde millet sistemi bulunuyormuş, Ermeni milleti, Yahudi milleti gibi. Milletler arası problem olursa kendileri arasında hallediliyor, eğer ki bir Müslüman ve Yahudi arasında bir sorun olursa da kadı tarafından bakılıyormuş. Fransız Mahkemesi de Fransızların kendi aralarındaki sorunları çözmek için kullandıkları mahkemeymiş.

Beyoğlu Postacılar Sokağı'nda adı Capella Hospitium Terrae Sanctae (Terra Santa Manastırı). Şimdi Beyoğlu belediyesi tarafından bahçesi kafeye dönüştürülen huzurlu ve güzel manzaralı bir manastır. Fransisken rahiplerin yönetiminde ve İspanya Konsolosluğuna bağlı olan manastır uzun süre kapalı kaldıktan sonra Beyoğlu Belediyesi tarafından restore edildi ve kafe olarak işletilmeye başlandı. Kendinizi bir an için İtalya ya da İspanya’da bir manastır avlusunda hissedebilirsiniz, görmeye değer, bir mola da size tavsiye ederim.

Arkadaşlık gündelik stresin yıpranma ve aşınmalarına karşı koruyucu bir etkidir, anksiyeteyi azaltır ve duyguları düzenler. Sosyal destek yani arkadaşlarla geçirilen zaman vücudumuzun doğal tehdit tepkisini engellediği bir gerçek.

Sadece bir tane kaliteli arkadaşlık bile yalnızlığın zararlı etkilerine karşı kalkan olabilir, öz saygıyı güçlendirebilir. Bu gezimde bana eşlik eden arkadaşlarıma sonsuz teşekkürler.

Mekanların tarihleri, eserlerin anlamı, sokakların, binaların mimari özellikleri, yerel halkın hikayeleri, yaşam tarzları ve lezzet durakları tavsiyeleri için okuduğum, yararlandığım kaynaklar:

İstanbul Nasıl Gezilir- Haldun Hürel

İstanbul Gezi Rehberi- Murat Belge

Taşların Dilinden İstanbul-Sami Bayraktar

Strolling Throug İstanbul- Hilary Summer-Boyd & John Freely

Tarihi Yarımada- Tayfun Nasuhbeyoğlu

Turan Akıncı

Mustafa Cambaz

Kültür Envanteri

Tarihi Mekanlar Kiliseler Ansiklopedi- Erol Şaşmaz

Worldpress

Themagger

Herumutbirortakarar

İstanbul’u böylesine güzel anlattıkları için teşekkür ederim. Tavsiye ettiğim yerlerle bir iş birliğim veya reklamım yok.