Rumelihisarı-Emirgan-İstinye-Yeniköy-Tarabya- Kireçburnu-Büyükdere-Sarıyer Gezisi
Rumelihisarı- Emirgan- İstinye-Yeniköy- Tarabya- Kireçburnu-Büyükdere- Sarıyer
İstanbul tanıdıkça seveceğiniz, sevdikçe üzerine titreyeceğiniz bir şehir. Usta hikâyeci Mustafa Kutlu’nun da dediği gibi “İstanbul’u tanımak kendimizi tanımak demektir. Bu şehirden bihaber olmak demek; ecdadından, medeniyetinden, kültüründen, sanatından, nezaketinden hasılı kendinden bihaber olmak demektir.”
Gezilerimizin ve yazılarımızın, İstanbul’u tanımaya, İstanbul’u yaşamaya ve korumaya küçük de olsa bir katkısı oluyorsa ne mutlu bize. Gezmeyi, görmeyi, sormayı, öğrenmeyi ve en önemlisi de bu güzellikleri hep birlikte koruyup yaşatmayı medeniyetlerin en güzeli kabul edelim ne dersiniz?
Boğaziçi tarihi İnakhos’un kızı, Zeus’un sevgilisi İo ile baslar. Zeus İo’yu Hera’dan saklamak için genç bir ineğe dönüştürür. Kıskanç Hera’nın at sineği tarafından kovalanırken Io Avrupa ve Asya’yı birbirinden ayıran sulara dalar ve böylece buraya ismini verir: Bosphoros; İnek Geçidi.
Boğaziçi’nin tarihiyle ilgili anlatılan bir başka efsane ise Karadeniz kıyısındaki Kolkhis’e Altın Post’u aramaya giden Argonot’ların Boğaz’dan geçişidir.
Boğaziçi kabaca 30 km uzunluğundadır, kuzey-kuzeydoğu, güney-güneybatıya doğru akar, genişliği en dar noktada 700 m ve engeniş bölgede 3,5 km’dir. Ortalama derinliği 50-75m.’dir.
Boğaz Köprüsü (ismi bende hep böyle kalacak) 27 Ekim 1973’te açıldı. O zamanlar dünyanın en büyük asma köprüsüymüş. İki ayak arasındaki uzunluğu 1074 metre ki, bu Hudson Nehri üzerindeki George Washington köprüsünden yedi metre daha uzundur. Köprü yolunun denizden yüksekliği de 64mt. Ne kadar şaşırtıcı olsa da, kabloların eğimi, taşıt yolu ve boğazın üstünde olmasına karşın Boğaz’ın güzelliğine güzellik katıyor.
Vapurlar İstanbul’un simgesi. Boğaziçi’ni ve kıyı yalılarını en iyi vapur ile görebilirsiniz. Vapurlar sadece yolcuları değil, toplumun kültürünü, geleneklerini, alışkanlıklarını da taşır. Vapur içerisinde müzisyenlerin konserini dinlemek, küpeşteye dayanarak taze simidi martılarla paylaşmak, çay yudumlarken gazete, kitap okumak, martıların dans ettiği İstanbul tablosunu seyretmek bir parçasıdır bu kültürün. Vapurdan başka hangi ulaşım aracı bu keyifli yolculuğu bize sunabilir ki? Bu yüzdendir İstanbulluların vapura olan aşkı.
Boğaz’da tam şimdi erguvan zamanı. Kırmızı-mor çiçekleri, her yanı saran mor salkımların erguvanı Boğazın eşsiz güzelliğinin doruklara vardığı zaman. Boğaziçi’nde erguvan ağacı çok yetişir. Roma İmparatorluğu’na şahane mor rengini veren de bu ağacın çiçeğidir. Ağaç mayıs ayında bir kaç hafta çiçek açar. Nerede olursanız olun çiçek açan erguvan ağaçlarını seyretmek herhalde yalnızca İstanbul’da yapılabilecek bir şeydir.
Biz de Eminönü’nden başlayıp Sarıyer’e kadar iki kıta arasında mekik dokuyan kaprisli Boğaz vapuru ile yalılar ve erguvanları gezeceğiz. Mayıs’ın ilk haftasından sonra bu manzaraları bulmak mümkün olmayacak.
Pers İmparatoru Darius, ordusunu Boğaz’ın Avrupa yakasına geçirebilmek için Yunanlı bir mühendisin yardımıyla tekneler ve sallar üzerinde tahta bir köprü yaptırmış ve yamaçtaki kayalara oyulmuş tahtına kurularak ordunun karşıya geçişine nezaret etmiş Bunun ilk “Boğaz Köprüsü” olduğu söylenir.
Rumelihisarı, Boğaz’ın en dar yerlerinden biri olduğu için, Darius’tan 2000 yıl sonra Fatih Sultan Mehmet Konstantinopolis’e kuzeyden gelebilecek yardımları önlemek amacıyla buraya dört ay gibi bir sürede tamamlanan bir hisar yaptırmış. Bu olaydan yüzyıl kadar önce I. Beyazıt öbür yakaya bir hisar yaptırmış.