Beyazıt - Laleli Gezisi
Bu güzel bahar mevsiminde İstanbul’da unuttuğum yerlere gidip yeni bir şeyler görsem/gezsem/öğrensem/denesem/eve alsam/yesem diyenlere sesleniyorum. İstanbul’da turistmişim gibi geziniyorum. Gezindikçe de ne kadar harika bir şehirimiz olduğunu anlıyorum ve seviniyorum…
Herkesin hayatında bir tutkusu var. Benimki de gezmek! Emeklilik sonrası fazlasıyla boş zamanımın kaldığını fark ettim. Bu boş zamanı da sevdiğim ve beni heyecanlandıran şeyler ile doldurmak istedim. Bu da benim için geziler oldu. Ülkeler, şehirler, yapılar, sokaklar, mekanlar ve hikayeleri bir tutku oldu benim için. Yazma işini de en az gezmek kadar seviyorum. Gezdiğim gördüğüm yerleri heyecan ile anlatıyorum. Bakış açımı değiştirmek için gezip görmenin yanında iyi bir araştırmacıyım da. Kendi alanlarında iyi olan blogger’ları da takip ediyorum.
Ben gezerken gidilecek yeri, varacağım durakları, hikayelerini önceden belirlerim. Yazılarımı oluştururken samimiyim. Kendi fotoğraflarımı özenle kendim çekiyorum. Gezilecek yerleri çizdiğim haritalar üzerinde bir rota haline getiriyorum. Öyle kuru kuru değil, oraya mahsus özel lezzetler ile de renklendiriyorum.
Bir de gezilerimde hep benimle olan arkadaşlarım var. Grubum yazılarıma farklı bakış açıları getirdi. Tarihi mekanlar yanında, sokaklar, binalar, kelime kökleri, insanlar, hikayeler, yaşanmışlıklar katmamı sağladılar.
Başarı için işini tutku ile yap derler. Ben de, sevgiyi de katın diyorum.,
O zaman başlayalım Beyazıt-Laleli gezimize…
Kapalıçarşı’nın ana girişlerinden biri olan Çarşı Kapı’nın tam karşısında çınar ağaçlarıyla gölgelenen en güzel cami avlusunun bulunduğu Nuruosmaniye Camisi.
Medrese, kütüphane, türbe ve sebil dağınık şekilde, etrafını bir kaç kez dolanmanız gerekebiliyor. Yapımına 1748 yılında Sultan I. Mahmud tarafindan başlanmış, kardeşi III. Osman tarafından tamamlanmış. Barok cami örneklerinden biri. Yarım daire şeklinde 12 sütun üzerine oturan 14 kubbesi bulunmakta ve 174 pencere tarafından aydınlatılmakta. Caminin oranları alışılmadık tarzdadır. Mimarı Simon Kalfa olduğu düşünülmekle birlikte Mustafa Ağa'dır. Cami taşlarının görünüşü çelik gibi dokuda göründüğü için donuk renklidir.
Çemberlitaş’ta Atik Ali Paşa Külliyesinin bir parçası olarak 1510-11 de inşa edilen Elçi Han’da yabancı devlet konuklan misafir edilirmiş. 1646’dan sonra elçilerin Galata bölgesinde kalmaya başlamaları ile han gözden düşmüş. Birkaç yangın ve deprem geçirmiş. 19.yüzyılda posta tatarları konakladığı için “Tatar Hanı” adı ile anılan han, II. Abdülhamit zamanında serkatip Osman Bey’in mülkiyetine geçmiş. Yerine “Matba-i Osmaniye” denilen bina inşa edilmiş. Bu binanın temel kazısı sırasında Bizans devrine ait kemer ve tonoz kalıntıları ile mezar stellerine rastlanılmış. Yeniden inşa edilen bina daha sonra Çemberlitaş Sineması’na, sonra da iş hanına dönüşmüş.
Beyazıt’tan denize doğru inen bu semtin en tanınan eseri hiç kuşkusuz Gedikpaşa Tiyatrosu. Tiyatro Caddesi’nin adı, vaktiyle Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosu’nun burada açılmış olmasından geliyor. 1873’de Namık Kemal’in, Vatan yahut Silistre’si sadece iki akşam da olsa burada oynamış ve hatta yol açtığı vatanperver taşkınlıklar yüzünden tiyatro birkaç gün kapatılmış, Namık Kemal’da Magosa’ya sürülmüş.
Burası ilk tiyatro olarak da tarihte iz bırakmış.
1920’lerde boşalan bu arsada Gedikpaşa Mühendis Mekteb-I Alisi projeleri atılmış ama tamamlanmamış. Daha sonra kentin zengin ve tanınmış ailerinden Azakzadeler burayı satın alarak Azak Sinemasi ve Azak apartmanları yaptırmışlar. Ayrıca bir de açık hava sineması yaptırmışlar. Zamanında buralarda Zati Sungur hokkabazlık marifetlerini sergilermiş.
Şimdi ne tiyatro, ne sinemalar var ama apartman bir iş hanı olarak duruyor.
Atik Ali Paşa’yı geçtikten sonra aynı hizada demir parmaklıklı hoş bir mermer duvarla çevrili bir türbe, medrese ve sebil’den meydana gelen Koca Sinan Paşa Külliyesi var.
Beyaz ve pempe taştan örülü, mukarnas kornişli (Mukarnas; kademeli olarak taşmalar yapacak biçimde, aşırtmalı olarak yanyana ve üst üste gelen üç boyutlu görünüm veren bir geçiş ve dolgu öğesidir. Petek görüntü ile yarım kubbelerin içini dolgulayan İslam sanatı öğesidir) on altı kemerli, albenili pencereli türbe ve köşedeki küçük sütunlar arasındaki bronz parmaklıklı ve çatılı sebil Sinan’ın yerini alan Davut Ağa’nın eserleridir (1593). Medresenin kapısı yan sokakta, sivri kemerli revağıyla çok otantik bir avlusu var.
Arnavut asıllı Sinan Paşa III. Murad ve III.Mehmet’in sadrazamıymış. Yemen ve Tunus fatihi olarak tanınıyor. Ama en önemli ve yarım kalmış girişimi, Sapanca gölü üstünden Karadeniz’I Marmara’yla birleştirecek bir kanal açmakmış. Askeri başarılarından çok para biriktirmiş bir kişi olmuş. Bir çok hayır işinin yanı sıra, III. Murat’ın çok sevdiği İncirli Köşk’ü de o yaptırmış.
Yolun devamında köşede küçük bir cami ve medreseden oluşan Çorlulu Ali Paşa Külliyesi var.
18.yy. içinde yapılmış olmasına rağmen bu dönemde başlayan barok tarzına ziyade klasik tarzın etkisinde olduğu görülüyor.
Çorlulu Ali Paşa II. Mustafa’nın damadı ve Sultan III. Ahmet’in sadrazamıydı. Banisi olan Ali Paşa’nın kellesi padişah emriyle vurulmuş, kelle idamın gerçekleştiği Midilli’den İstanbul’a getirilip bu külliyenin mezarlığına gömülmüş.