913

Deniz, Güneş, Bahar, Tarih Bir Arada: Ortaköy - Kuruçeşme

En uzun aylardı. O beyinlere, ruhlara, kalplere kazınan aylardan sonra Gaziantep’ten gelen misafirlerim yeniden normal yaptıkları şeylere başlamışken; ben de uzun zamandır pek ilgilenemediğim gezi rutinlerime geri dönüp, sizlerle paylaşmayı istiyorum. O zaman ver elini sahil. Rotamız Ortaköy-Kuruçeşme.

Ortaköy-Kuruçeşme gibi yalıların, sarayların olduğu yerleri gezip, resim çekmek oldukça sorunlu. Çünkü bu muhteşem yalılar, saraylar, köşkler otellerin, restoranların tekelinde ya da özel mülk. Dolayısıyla resimlerin yalı, saray olanlarını farklı zamanlarda vapur ile geçerken ya da internetten toparlanmıştır. Buralar ile ilgili tarihi bilgiler, hikayeler Turan Akıncı, Saffet Emre Tonguç, Mustafa Cambaz ve Murat Belge’den yararlanılmıştır. Sokak ve evler İstanbulapartmanlarından öğrenilmiştir. Gezilecek yerler ile ilgili rotalar the magger, bizevdeyokuz, gezilecekgorulecekyerler, gezilecekyerlertr, kulturistanbul, geziyorumnet….. gibi çeşitli sitelerden okunup, toparlanılmıştır.

Ortaköy’ün antik çağlardaki adı “Arkheion”muş. Bizans döneminde ise adı “Ayios Fokas” ve “Kilidion” olan bir balıkçı köyüymüş. Hatta Bizans İmparatoru VI. Leon’un sevgilisi Zoe ile buluştuğu Damianu Sarayı’nın Ortaköy’de olduğu söylenir. Türklerin Ortaköy’e yerleşmesi ise Kanuni Sultan Süleyman döneminde olmuş. Ortaköy için Evliya Çelebi söylediğine göre XVII. yy. bu bölgede Yahudi, Rum ve Müslüman toplulukları yan yana yaşarmış. Yine Evliya Çelebi’ye göre Ortaköy, günümüzde olduğu gibi o dönemde de eğlencenin merkeziymiş.

1980’ler Ortaköy’de toplumsal bir değişikliğe tanık oldu. Semt birden aydınlardan olmuş daha genç bir kuşağın gözdesi haline geldi. Bir kısmı elden düşme kitaplar satan kitapçılar, sanat galerileri, incik boncuk, takı satan dükkanlar açıldı. Bunlara restoranlar, kafeler ve kumpirciler eklendi.

Balyan kardeşlerden mimar Simon Balyan’ın kendisinin ikamet etmesi için yaptırdığı zemin üzeri beş katlı yalı apartmanıdır. Apartmanın, döneminin en yüksek yapısıymış. Günümüzde kafe ve otel olarak kullanılmakta.

İstanbul’a sayısız eser armağan eden Balyan Ailesi’nin bir üyesi olan Mimar Sarkis Balyan’ın yaptığı "harikzedegan evleri" Turkiye’de ilk toplu konut örnekleri arasında sayılır. Aynı zamanda Dolmabahçe sarayındaki saat kulesinin de mimarıdır. Başlıca eserleri: Beylerbeyi sarayı, Çırağan sarayı,

Akaretler’deki sıra evler, İTÜ’nün şehir kampüsleri, Taşkışla’daki mimarlık binası, Gümüşsuyu’ndaki Makina Fakültesi'nin binası.

Ortaköy’de vapur iskelesinin yanında, Sultan Abdülmecid tarafından Nikoğos Balyan’ın yaptırdığı halk arasında Ortaköy Camii olarak bilinen Büyük Mecidiye Camii barok üslubunda sıradan bir cami. Abdülmecit ve Abdülaziz kimi vakit bu camiye cuma namazına gelip, sonra saltanat kayıklarıyla öbür yakadaki Beylerbeyi Sarayı’na veya Küçüksu Kasrı’na geçerlermiş.

Damat İbrahim Paşa Çeşmesi, Ortaköy Meydanında kahvelerin arkasına sıkışmış ve görünmez halde kalabalığın arasında kaybolan caminin bulunduğu meydanda güzel bir barok tarzı mermer çeşme. Bu çeşme 1723 yılında Sultan III. Ahmed’in damadı ve sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılmış. Ahşap temelli olan bu çeşme, zamanla çökmüş ve şimdi toprak seviyesinin 1,5 metre altında kalmış. Şimdi Beşiktaş Belediyesi tarafından restore edilerek caminin karşısına taşınmış, toprak altında kalan kısımları ortaya çıkarılmış.

Feriye Sarayı bugün İstanbul Beşiktaş ile Ortaköy arasında bulunan sarayların eski adı. Üç bölümden oluşan bu saraylarda padişahın uygun gördüğü hanedan mensupları ile kışlık dairesi bulunmayan kişiler otururmuş. İstanbul Boğazı kıyılarında Osmanlı Hanedanı için yaptırılan ilk saray 1856 yılında kullanıma açılan Dolmabahçe Sarayı idi. Daha sonra 1872 yılında Çırağan Sarayı yaptırıldı. Ancak bu iki saray da Osmanlı ailesine yetmeyince Çırağan Sarayı’yla Ortaköy Camii arasındaki kıyı şeridine Balyan Ailesi’nin mimarlarına ek binalar yaptırıldı ve bunlara Feriye Sarayları adı verildi. Halifeliğin kaldırılmasına kadar Osmanlı hanedanının çeşitli üyeleri bu saraylarda yaşadı. Hanedan üyelerinin yurt dışı edilmeleri üzerine bir süre boş kalan sarayların eğitim kurumları tarafından kullanılmasına karar verildi. Sarayların bakımsız bir halde uzun yıllar boş kalan diğer kısmı ise Kabataş Eğitim Vakfı tarafından restore edildikten sonra Feriye Lokantası olarak hizmet vermeye başladı.

Bugün çok kalabalık semtlerden biri olan Ortaköy, eskiden İstanbul’un belli başı etnik topluluklarının yakın ilişkiler içinde yaşadığı bir yermiş. Müslüman olmayan halkın büyük bir çoğunluğu şimdi buradan gitmişler.

Muallim Naci caddesi No:6 Etz Ahayim (Hayat Ağacı) Sinagogu’nun yapımı XIV. yüzyıla kadar gitmekle birlikte şu andaki bina çeşitli yangınlardan sonra harabeye dönen sinagogda sadece Aron Kodeş mermeri zarar görmemiş. XVII. yüzyılın ilk yarısındaki Kapalıçarşı yangınından sonra bu civara yerleşen cemaate hizmet vermeye devam etmiş.

Dükkânların arkasına gizlenmiş olan Ayios Fokas Rum Ortodoks Kilisesi Ortaköy Muallim Naci Caddesinde 1719 tarihinde inşa edilmiş. Tarihi Bizans dönemine kadar uzanıyor. Ortaköy’ün ilk adı Argion olduğu biliniyor. Buradaki ilk kilisenin 7. Yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Bu kiliseye zamanla bir manastır ve ek binalar yapılmış. Bundan dolayı semtin isminin Ayios Fokas olmuş. Kilise Sinop’lu Aziz Fokas adına adanmış tek yapıdır. Aziz Fokas birçok kişinin Hristiyanlığa katılmasında etkili olmuş. Buna karşı Hıristiyanlık karşıtı olan İmparator Traianus tarafından kızgın suya atılarak öldürülmüş. İki kez yanıp yeniden yapılan kilisenin son hali Abdülmecit’in fermanı ile yapılandır.

İstanbul Ortaköy'deki Bulgurcu Sokak'ın 18. Akaretler ahşap ev serisinin Türkiye'de başka bir örneği daha yok. 1873-74 yıllarında Çırağan Sarayı’nda çalışan işçiler için yapılmış. 45 derecelik birbirine bitişik, cumbalı, teraslı, dört katlı, birbirinin aynısı 18 ahşap ev serisi 145 yılın ardından yeniden yenileniyor. Aslında bu tip sıra evler Fener, Balat, Pera gibi daha çok gayrimüslimlerin yaşadığı mahallelerde görülmektedir, İslam mimarisine ise Tanzimat hukukuyla girdiğini söyleniyor.

Tepeye doğru tırmanırken Dereboyu Caddesi’nde ise 1839 yılında yapılmış Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Katolik Kilisesi var. 5 Kasım 1837 tarihli fermanla yapımına izin verilen kilise Krikor Hekimyan tarafından bağışlanan arazide, İstanbul’un ikinci Ermeni Katolik kilisesi olarak inşa edilmiş.

İstanbul Ermeni Katolik toplumunun inşa edip ibadete açtığı ilk kilise, Galata'daki Surp Pırgiç Kilisesi'dir. Sultan II. Mahmut'un 6 Ocak 1830 tarihinde verdiği izin ile Katolik Ermeniler kilise yapma hakkı elde ederler ancak çeşitli sorunlar yaşarlar. Bu sorunları aşmak için, mevcut kiliseleri onarma bahanesiyle izin alınıp yeni kiliseler inşa ederler. 19. yüzyılın başlarında Ortaköy'deki Katolik nüfusunun artması üzerine, 1837 tarihli fermanla, burada bir kilise inşa edilmesine izin verilir. Krikor Hekimyan tarafından bağışlanan arazide, İstanbul Ermeni Katolik toplumunun ikinci kilisesi olarak inşa edilen Ortaköy Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi, 6 Ocak 1839 tarihinde ibadete açılmış. Mimarisi Roma bazilikalarını andıran kilisede dört küçük sunak ve üst üste yapılmış iki balkon var. Eskiden, camilerde olduğu gibi, kiliselerin merkez kısmı erkeklere, balkonlar kadınlara ayrılırmış. Bu usulden 1850'lerde vazgeçilmiş, sonra inşa edilen kiliselere balkon yapılmamış.

Dereboyu caddesi, boğaz yoluyla birleşirken, yolun iç tarafında ve köşede bir Mimar Sinan eseri olan Vezir-i Azam Sokullu Mehmet Paşa’nın kâhyası Hüsrev Kethüda tarafından 1570’lerde yaptırılan Hüsrev Kethüda Hamamı (Ortaköy hamamı), Türkler tarafından Ortaköy’e inşa edilen ilk eser olarak biliniyor. Restore edildikten sonra restoran, gece kulübü ve tasarım ofisi olarak kullanılan bu hamam artık Beşiktaş Belediyesi’ne bağlı kültür merkezi olarak hizmet veriyor.

“Yalı” kelimesi Yunancadan gelmektedir ve “kıyı” demektir. Türkçede ise deniz kıyısına yapılmış ahşap evlere yalı denir. Ortaköy Camii’ni geçtikten hemen sonra karşınıza çıkan Esma Sultan Yalısı-Tırnakçı yalısı, Sultan I. Abdülhamit’in kızı ve Sultan II. Mahmut’un kız kardeşi Esma Sultan tarafından yaptırılmış. 1975 yılında ciddi bir yangın geçirdikten sonra dört duvar kalmış.

Esma Sultan, Sultan I. Abdülhamit’in dördüncü Kadın efendisi Ayşe Sineperver Hatun’dan doğmuş. On bir yaşında yetim kalmış. Sultan III. Selim zamanında, 14 yaşında iken Kaptanıderya Hüseyin paşa ile evlendirilmiş. On yıl sonra Paşa ölünce bir daha evlenmemiş.

Esma Sultan‘dan sonra bu yalı Sultan II. Abdülhamit’in kız kardeşi Cemile Sultan’a verilmiş. Onun kullanımından sonra da Sultan V. Murat’ın kızı Fatma Sultan’a geçmiş. Cumhuriyet döneminde hanedan yurt dışına gidince önce tütün deposu, sonra marangozhane ve kömür deposu olarak kullanılan bu harika Neo klasik üsluptaki yalının dışı kagir içi ahşap olduğundan yangına yenik düştükten sonra yalı artık ziyafet ve toplantı işleri için kullanılmakta.

Fehime Sultan Yalısı olarak bilinen, ancak asıl adı Naime Sultan Yalısı. Sultan II. Abdülhamit tarafından, Gazi Osman Paşa’nın oğlu Kemalettin Bey ile evlenen üçüncü kızı Naime Sultana, düğün hediyesi olarak verilmiş. Sultan II. Abdülhamit’in tahta çıktığı gün doğmuş olan Naime Sultan, Sultan II. Abdülhamit’in üçüncü kızıdır. Naime Sultan iyi yetişmiş ve çok iyi derecede piyano çalabilen bir padişah kızıdır. Naime Sultanın evliliği, yalı komşusu Hatice Sultan yüzünden bozulmuş ve yeniden evlendirilmiş. Naime Sultan daha sonra kocasından boşandıktan sonra İşkodralı Cemalettin Paşa ile evlendirilmiş. 1924 yılında hanedan mensuplarının yurt dışı edilmesi üzerine Naime Sultan yalısını eğitim işlerinde kullanılması için devlete bırakmış.

Önce Fransa’ya giden Naime Sultan daha sonra kocasının memleketi Arnavutluk’a yerleşmiş ancak Paşanın ölmesi ile iki çocuğu ile Arnavutluk’ta parasız pulsuz sefalet bir hayat sonunda 1940’lı yıllarda vefat etmiş. Saraylarda başlayan bir hayat hikayesi Arnavutluk’ta bir odada son bulması çok hazin.

Yalı, önce yetimler yurdu daha sonra tütün deposu olarak sonra da okul olarak kullanılmış ancak 2002 yılında bir yangında çok büyük hasar gördü. Mimari plan özellikleri olarak giriş katı taş ve kagir üst iki kat ahşap olarak yapılmış üç katlı olan yalı Neobarok tarzda inşa edilmiştir. Kuzey ve güney blokların ortalarında birer sofa yer alır. Yalı su an restorasyonda.

Hatice Sultan Yalısı, Sultan V. Murat ile evlenen Hatice Sultan’a, amcası Sultan II. Abdülhamit tarafından düğün hediyesi olarak verilmiş. Hatice Sultan, III. Mustafa’nın kızıdır.

Hatice Sultan yalısı 2 katlı olup Ali Saib Paşa tarafından yaptırılmış. 1973 yılında Boğaz Köprüsü’nün temel kazıları yapılırken yalının zemininde oynamalar olmuş. Daha sonra denize kayan yapı kazıklarla sahile sabitlenmiş. 1973 yılından bu yana İstanbul Yüzme İhtisas kulübü olarak kullanılıyordu ama şimdi restorasyonda.

Restorasyondaki yalılar otellere, restoranlara veriliyor. O zamanda bizler görmek isteyince rezervasyonunuz var mı, diyerek içeri alınmıyoruz.

Defterdar Burnu Camii ve İhmal Paşa Camii olarak da bilinen Defterdar İbrahim Paşa Camii, 1661 yılında Defterdar İbrahim Paşa tarafından yaptırılmış. Denize nazır bir cami, kâgir bir yapıda olup kayıkhanelerin üstü ahşaptır.

Defterdar İbrahim Paşa Camisi, ilk olarak Sultan II. Mahmud, daha sonra Sultan II. Abdülhamit daha sonra Vakıflar İdaresi’nce ve son olarak Kerem Aydınlar anısına olmak üzere dört defa onarım görmüş.

Boğaziçi Köprüsü’nden geçerken hepimizin mutlaka dikkatini çekmiş olan Emin Vafi Korusu’nun içindeki Taut Evi, Alman Mimar Bruno Taut’un eseri. “Doğunun manevi değerlerinin insan üzerindeki etkisini modern bir evle açıkladığını” söyleyen Bruno Taut ölene dek bu evde yaşamış. Bir zamanlar, Neslişah Sultan ve Cem Boyner’in de oturduğu bina, rengiyle tarzıyla, hemen ayırt ediliyor.

Kuruçeşme sahil yolunda bulunan Kadın Efendi çeşmesi, Sultan Mehmet Reşad’ın eşi, Necmettin Efendi’nin annesi Kadın Efendi tarafından 1910 yılında yaptırılmış. Yuvarlak kemerli alınlığı içinde kitabe ve Mehmet Reşad’ın tuğrası, iki tarafında köşeli ikişer gömme sütunlu yapının solunda yuvarlak kemerli asıl çeşme, sağında da kurnalı ikinci küçük çeşme bulunuyor.

Boğaziçi’ndeki en büyük yalılardan biri olan Muhsinzade Mehmet Paşa Yalısı; İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında Kuruçeşme meydanında Sultan III. Mustafa ve Sultan I. Abdülhamit dönemlerinde Sadrazamlık yapmış Sadrazam Muhsinzade Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. İstanbul ‘da doğan Mehmet Paşa, 52 yaşında iken III. Ahmet’in kızıyla evlenmiş.

Küçük Kaynarca Anlaşması’nı imzalan heyetin başında bulunan paşa antlaşma sonrası yurda dönerken vefat etmiş. Yalı kızı Rukiye hanımın soyundan gelenler tarafından kullanılmış ancak bakımsızlıktan 1940 tarihlerine kadar ayakta kalabilmiş. Önce kömür deposu sonra kum deposu olarak kullanılan yalının birçok kısmı istimlak edilmiş. 1980’lerde yalının 22 mirasçısı bir araya gelerek yalı arazisini burayı eski haline göre restore eden Les Ottoman Oteline satmışlar. Ama ne yazık ki şimdi otel kapalı ve icrada.

Ermeni kilisesi olan Surp Haç Kilisesi, Kırbaç Sokak’a girdiğinizde sol tarafta kalıyor. Çok önceleri yapılmış bir başka kilisenin yerine Garabet Balyan tarafından 1798 yılında yıkılıp tekrar yapılmış. Kilisenin inşaat masrafı 18.000 kuruşmuş. Bu dönemde Latinlerin bu bölgede başka kiliseleri olmadığından dolayı ayinlerde kullanılırmış. Dikdörtgen planlı kilise için Evliya Çelebi yazılarında burada bir ahşap kilisenin varlığı anlatılır.

Kiliseye tezat oluşturan küçük çan kulesi, kapının bulunduğu yerdedir. Yapı yunan haçı plan şemasında inşa edilmiştir. İçinde hazine bölümü ile rahiplerin soyunma odası bulunuyormuş.

Aynı yolu takip edince Aya Demetrios Kilisesine ulaşılıyor. 1789 yılında inşa edilmiş. Bu kilisenin yerinde önceleri, 1804’te Heybeliada’ya taşınan şu meşhur tartışmalı ruhban okulu varmış. Kilisenin arkasındaki bir tünel, tepedeki Aya Sotiros Ayazması’na bağlanıyor. Ayazmanın kaynağı 40 m. kadar uzakta. Yüzyıldan fazla bir süredir damlayan su duvarlarda kireçlenmeye yol açmış, bu yüzden ilk gördüğünüzde kendinizi bir mağaradaymış gibi sanıyorsunuz. Üşenmeyip kilise yanındaki merdivenlerden çıkın çünkü merdivenle çıkılan tepedeki manzara müthiş.

Yakın zamana kadar orijinal haliyle kullanılan Kuruçeşme Hamamı şimdiki Hamam Arts Hub, yol cephesinde, üç katlı ahşap hali ile daha çok bir konutu andırıyor. Arka bahçesinde kubbeli yıkanma mahalleri bulunuyor. Bahçesi bol ağaçlı.

Şimdi Hamam Arts Hub sanatin yenilikçi ve üreten kişilerin buluşma noktası. Tarihi hamam artık sergilere, kreatif toplantılara, sanatçı iş birliklerine, workshoplara ev sahipliği yapıyor.

Kuruçeşme semtinin ismi, Köprülü Hemşiresi Çeşmesi’nden gelmekte. Osman Efendi Camisinin mihrap duvarının alt köşesinde zeminde ve caddeye bakan bölümde, yapıya bitişik ve sivri kemerli bir çeşme. Yapılış tarihi olarak 1683 yılı deniliyor. Çeşmenin mermer yalağı ve Selçuk yıldızı ile işli mermer ayna taşı ilgi çekici.

Çeşmenin suyu kuruyunca, Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın kız kardeşi, buraya yeniden su getirilmesini sağlamış. Bu yüzden çeşme “Köprülü Hemşiresi Çeşmesi” olmuş. Ancak zamanla çeşme yine kurumuş ve halk tarafından “Kuru çeşme” olarak isimlendirilmiş. Sonradan suyu yeniden olmasına rağmen, ismi değişmemiş ve “Kuru çeşme” olarak kalmış.

Kuruçeşme-Arnavutköy yolu üstünde, cadde üzerindeki Tezkireci Osman Efendi Cami ya da Kuruçeşme Camisi, Fatih Sultan Mehmet’in tezkirecibaşısı Osman Efendi tarafından yaptırılmış ve 17 yüzyılda yenilenmiş şimdilerde İbadete açık bir cami. Mimarının kim olduğu bilinmemektedir. Osman Efendi’nin camiyi yaşatmak için oluşturduğu vakfa ait, caminin altındaki dükkanlar, artık Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün. Caminin içi çift sıra halinde düzenlenen bol sayıda ve büyük boyutlardaki pencerelerden alınan ışıkla, oldukça ferah görünümlü. Kesme taştan yapılmış kürsü kısmı üzerinde yükselen, silindirik gövdeli minaresi, tek şerefelidir. Caminin arka kısmında bir çeşmesi var.

Caminin hemen sağındaki dar aralık sokak, İstanbul’un en dar sokağı: Alaylı sokak. Bu minik sokağın genişliği sadece 90 cm.:))

Aya Yani Kilisesi Kuruçeşme caddesi üzerinde yüksek duvarların arkasında, yuvarlak ahşap kubbesi olan bir kilise. 18. yy.da Sarrafburnu’nda “Ay Yani” adlı eski bir kilise olarak 1835 yılında yapılmış. Doğu ve batı duvarları köşelerine bitişen “T” şeklinde bir avlu içindedir. Yontma taştan inşa edilmiş ve Duvarlar sıvalıdır. Kilisenin bir de ayazması var.

Sahilde yürüyüş yapmak için ideal yerlerden biri Kuruçeşme. Yeni düzenlenmiş kaldırımlarında yürüyüp, demirlemiş pahalı yatların önünden geçerken fonda peri masalı yalılar… Bunlardan biri bölgenin en büyük yalısı olan Ayvazpaşazade Yalısı yani Ali Vafi köşkü.

Arnavutköy Kuruçeşme Caddesinde Karadeniz tarafına doğru ilk yalı olup Arnavutköy yalılarının en büyüğüdür. İlk olarak Ermeni bir bankere ait olan yalıyı, 1915’te Giritli Ali Vafi Bey satın aldığı için “Ali Vafi Yalısı” olarak da bilinir. Üç katli yalının önünden yol geçince yalı yerine köşk olmuş.

Yolun karşısından ancak işletme üzerinden görülecek kadar ki halini çekebildim zira yalının yanına gidip görmek isteyince burası özel mülk fotoğraf çekmek, bakmak yasak denildi.

Boğazda yalılara bakarak gezerken onların da birer hiyerarşi sınıfları olduğunu görüyoruz. Mesela, Osmanlı döneminde kırmızı renkli yalılarda devlet mensupları, acık renkli yalılarda Müslümanlar, gri ve tonlarındaki yalılar ise gayrimüslimler otururmuş.

Yine ayni şekilde, Beşiktaş, Ortaköy ve Kuruçeşme’de şehzade ve hanedan üyeleri, Bebek’te sadrazamlar, vezirler ve divan üyeleri, Rumeli Hisarı’nda ilmiye sınıfı, Arnavutköy, Yeniköy, Tarabya ve Büyükdere’de gayrimüslimler ve Avrupalı diplomatlar otururmuş.

Rasih Emin Bey, Bahriye Mirlivalarından (Tuğamiral) Emin Paşa’nın oğludur. Osmanlı döneminin unlu doktorlardan biri olan Emin Bey, 1875 yılında Kuruçeşme’de Sarrafburnu mevkiindeki 3 numaralı aile yalısında doğmuş. Paris Tıp Fakültesinde doktorluk eğitimi almış, Ord. Prof. Cemil Topuzlu’nun yardımcısı olarak çalıştığı donemde, ülkeye getirilen ilk röntgen cihazını kullanmakla görevlendirilmiş.

Yedi yabancı dili anlar ve konuşulmuş.Çalıştığı yıllar içinde röntgen ışınlarının tahribatı sonucu önce parmaklarını sonra eli ve nihayet kolunu kaybetmiştir.

Hayatının yarım yüz yıllık bir bölümünü tıbbi ve cerrahi çalışmalara adamış olan Dr. Rasih Emin Arlı 73 yaşında Kuruçeşme Cad. No:3 Rasih Emin Paşa yalısında vefat etmiş.

Arnavutköy tarafında, bahçe olan yere 1912 yılında Saraya yakın olan bir sarraf tarafından bir yalı yaptırılmış. Mahallenin adı “Sarrafburnu” buradan gelir. Bina bir süre Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan Hanım tarafından kullanılmış. Atatürk, bir dönem zaman zaman dinlenmek için kız kardeşi Makbule’nin bu yalısında kalırmış. Bu yalının son sahiplerinden biri Nedret Kalaycıoğlu deniliyor.

Kuruçeşme’den Ortaköy’e dönüşe geçtik ve yürüyerek sahil kenarındaki tekneleri izlemeyi, denize bakarak İstanbul’daki her bir taşın, duvarın, iskelenin, evin bir hikayesi olduğunu hatırlayarak vapura binmek üzere Ortaköy’e geri döndük.

Ortaköy-Üsküdar vapurumuzda denizin karşısında simidinizi yerken sadece denizi değil, bizimle günü bitirmek isteyen martıları da izleyerek yorgun ama içimizden gitmeyen hüzün ile evimize dönüş yoluna geçtik. Yıllar sonra bize bugünü hatırlatsın diye sokaklarda satılan hatıra olarak kalacak bileklik, magnet ve küpe almayı da unutmadık.