İstanbul Açık Hava Mozaikleri
İstanbul açık hava mozaikleri…
Yaşadığımız kentin caddelerinde, sokaklarında yürürken, önlerinden geçip gittiğimiz yapıların pek çoğunun farkına varmayız. Arada bir gözümüze çarpanların da ne zaman, ne zorluklarla, kimler tarafından inşa edildiklerini düşünmeyiz. İstanbul’un sürekli genişleyen ve dönüşen bu mega şehir yapısının mozaiklere dökülmüş hali. Türkiye’nin modernleşme sürecinin ve modernliğinin çeşitliliğinin gerçek bir imgesi. Türk mimarlık tarihinin önemli yapıtlarından olmasının yanı sıra, aynı zamanda çağdaş Türk sanatçıların eserlerini barındıran bir açıkhava müzesini görmek istiyorsanız İstanbul sokak sanatı tur planlarınıza eklemeyi unutmayın!
Bu gezide birçok kaynaktan yararlandım. 4. Levent’teki duvar mozaiklerinden turkiyemimarisi instagram sayfasından haberdar oldum. İnternette search ederken Arkitektül, Onedio, Ahmet Rüstem Blogger’un bu mozaikler hakkındaki yazılarını okuyup, yararlandım. Sonra her konuda yazılarını zevk ile okuduğum akıl hocam the magger’dan search ederken İMÇ mozaiklerinin varlığını öğrendim. Mozaiklerinin yerlerini, içeriklerini ve anlamlarını leblebitozundan yararlandım. Mozaik sanatçılarının hayatları ve eserlerini istanbul sanatevi sayfasının anlatımlarından toparladım. Tüm mozaiklerin yerlerini tek tek bulup, harita üzerinde mozaik resimleri ve sahipleri ile işaretleyip, eserleri üzerlerine yapıştırıp, yazılarıyla hazırladım. Tüm bu yerleri gezip, resimleyip, anlatarak sizlere keyif alacağınız bir gezi rotası oluşturdum. Gezmeye başlayalım mı artık…
4. Levent projesi 1947-1957 yılları arasında mimar Kemal Ahmet Arû ve Rebiî Gorbon tarafından hayata geçirilmiş ve günümüzde örneğine rastlanmayacak şekilde duvar süslemelerini dönemin önemli sanatçıların çalışmaları ile donatmışlar.
Güzel Sanatlar Akademisi’nde başlayıp Paris’e uzanan sanat hayatı boyunca ve neredeyse tüm eserlerinde Anadolu’yu modernizmle buluşturmuş şair-ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu, çok farklı tekniklerde çalışmalar üretmiş, geleneksel motifleri çağdaş tekniklerle yorumlamıştır.
“Mimar eli değmedikçe resim bir göçebe hayat yaşamaya, daha doğrusu yaşamadan diri diri gömülmeye; yahut da loş müze salonlarında uykuya dalmaya mahkumdur" diyen Bedri Rahmi Eyüboğlu, mimari ve sanat işlerinin bir arada yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Bedri Rahmi’nin İstanbul 4. Levent’te Akçam Sokak’ta 3 mozaik panosu bulunmakta. Bir tanesi Ziraat Bankası şubesi içinde arka duvarında camekan içinde yer alıyor. Gözden kaçırmayın!
Beşiktaş Belediyesi'nin hazırladığı "Aradığımız Parça Sizde Olabilir" isimli katalogda eserlerin önemi hakkında şunlar yazıyor ;" 4. Levent duvar mozaikleri, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’ndaki sanat eserleriyle birlikte İstanbul’un 1950’li yıllardaki sanat ortamını, büyük imar faaliyetlerini yürüten müteahhitlerin sanata bakışını anlatması açısından yegâne örnekler... Korunması, yaşatılması ve İstanbul’un tarihsel ve kültürel değerlerini hiçe sayarak kenti betonlaştıranlara gösterilmesi boynumuzun borcu."
Eserlerin çoğu Akçam Caddesi ve Akasyalı Sokağa bakan binaların cephelerinde bulunuyor. Çeşitli yüksekliklerde bulunan eserlerin boyutları oldukça büyük.
Akçam Caddesi üzerinde 3 adet mozaik çalışması bulunan Eren Eyüboğlu, sanat yaşamının ilk döneminde Andre Lhote estetiğinin etkisi altında, konstrüktif anlayışta çalışırken, daha sonra resimlerinde eşi Bedri Rahmi’nin sanatından etkilenerek daha renkçi ve yöresel resim anlayışına yönelir. Anadolu gezilerinde ve özellikle Bursa yöresinde aldığı esinlerle, yöre yaşamını ve halk motiflerini duyarlı bir anlatım içinde yansıtır. Renge yönelmiş olmakla beraber, biçimin hâkim etkisini ve kompozisyona genel kimliğini kazandıran yapısal yorumunu ihmal etmez. Özellikle Türk kadın figürlerinin gruplar halinde işlendiği resimlerinde kendine özgü bir üslup geliştirir.
Bu sanatsal işlemlerin 4. Levent Mahallesi konutlarının cephelerinde işlenmesi ve sergilenmesi, kamusal sanat bağlamı içerisinde Türkiye içerisinde olan geniş ölçekli uygulamaların ilkidir.
Akçam ve Akasyalı sokaklarda dört eseri bulunan Türk Ressam Ferruh Başağa, 1914’te İstanbul’da doğmuş. D grubundan sonraki kuşağın güçlü ressamlarından. Mimar Güzel Sanatlar Akademisinde Zeki Kocamemi, Nazmi Ziya Güran ve Leopold Levy’nin öğrencisi olarak 1940 yılında mezun olmuş. Müstakil Ressamlar Derneği üyeliği de yapan Ferruh Başağa soyut kavramı ile 1947 yılında tanışıp, 1980 yılında geometri ile ilgilenmeye başlamış ve “Geometri bir problemdir. Ben problem dışına çıkarak geometrinin estetiğini aradım” diyen Başağa 24 Aralık 2010’da vefat etmiş. Kent hafızasında yer bırakması gereken sanatçıların duvar resimleri ve mozaikleri, kamusal sanatı Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ortaya konulan modern mimari üslup ile birlikte mahalle ölçeğine taşıyan yegâne işlerdir.
2000'li yıllarla beraber mahalledeki yapıların sadeliğini tamamen bozan reklam panoları ve işyerleri tabelaları, yapıların cephe özelliklerinin önüne geçti. Rasyonel ve fonksiyonel mimari üslubu ve sadeliği ile yer panolar yer yer mekanlar ile kapatılmış halde yıpranmaktan kurtulamamış. Bu resimli mozaik panoların bir kısmı 2000'li yıllardaki mimari değişim rüzgarları ile ne kadar yıpranmış olursa olsun halen ayakta ve bizlerin ziyaretini bekliyorlar.
Akçam ve Akasyalı sokaklarda yedi duvar mozaiği bulunan Türk Soyut Resminin Öncüsü: Sabri Berkel 1907’de Üsküp’te doğmuş. Belgrad Güzel Sanatlar Okulu hazırlık bölümü diploması aldıktan sonra, Floransa Güzel Sanatlar Akademisi’nde Felice Carena’nın atölyesinde çalışmış, Burada iki yıl fresk ve gravür etüt ederek mezun olmuştur. 1935’te Türkiye’ye dönen sanatçı, çeşitli okullarda resim öğretmenliği yaptıktan sonra Leopold Lévy’nin isteği üzerine Güzel Sanatlar Akademisi Gravür Atölyesi atanmış. İlk dönem çalışmalarında tabiatın görünüşlerine sadık kalarak renk ve form araştırmalarına girişen Sabri Berkel, bu eserlerinde zengin ve şiddetli renk armonisi ile öne çıkmıştır. Aynı zamanda iyi bir gravürcü olan sanatçı Türk resminin güçlü sanatçılarındandır. 1950’lerin başında, önceleri geometrik-kübik bir eğilimle görüntüyü parçalama ve analitik kübizme yönelmekle, eski anlayışını geride bırakan Sabri Berkel, yalın biçim ve renk birleşimleri içinde yoruma ağırlık veren bir sanat anlayışı benimsemiştir. Sabri Berkel, 1950 yıllarının sonuna doğruysa soyutlamacı kaygılarından bütünüyle uzaklaşmış, eski Türk hat sanatının ritimli çizgi öğelerinden yararlanarak, bütünüyle soyut bir kompozisyon şemasına yönelmiştir. Sabri Berkel’in desenlerine bakarken bu büyük sanatçının tablolarını ancak milyonlar ödeyerek alabileceğimizi, daha gerçekçi bir söyleyişle alamayacağımızı düşünmeden edemiyorum.
Birbirinden yetenekli bu sanatçılar, eserlerinde modernizmi minyatür, çini, kilim, yazma ve hat gibi el sanatlarındaki geleneksel motiflerle harmanlamış, bu eserler Cumhuriyet döneminin yeni kültürel kimliğini başarılı bir şekilde yansıtmaktadır.
Akasyalı Sokak’ta sadece bir adet mozaiği bulunan Ercüment Kalmık, Türk sanat tarihçi, lirik soyut resimleriyle tanınan bir ressam. Nazmi Ziya, daha sonra ise İbrahim Çallı'nın öğrencisi olmuştur. Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirdikten sonra, bir süre gazete ve dergilerde çalıştı. İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde renk ve şekil dersleri vermeye başladıktan sonra bir İtalyan devlet bursu kazandı. 1967-68’de Berlin Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde konuk profesör olarak temel tasarım dersleri verdi. 1969’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde Temel Sanat Eğitimi Kürsüsü’nde görevlendirildi. Yurt içinde ve İtalya, Almanya, Amerika gibi ülkelerde birçok karma sergiye katıldı, kişisel sergiler açtı. Önceleri izlenimcilik doğrultusunda çalışmalar yaptı, sonraları Avrupa gezilerinin de etkisiyle yeni arayışlara yöneldi. Yaratısının ikince evresinde hem D Grubu’nun hem de Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği sanatçılarının eserlerine yakınlık gösterdi. Kübizm ve figüratif soyutlama araştırmalarına girdi, renk uyumları üzerinde özenle durdu. 1960’lı yıllarda balıkçı kayıkları, ağlar, yelken direkleri ve çardakları gibi lirik manzara soyutlamaları yaptı. Yağlı boyanın yanı sıra resim sanatının çeşitli türlerinde (desen, tahta ve lino kazısı Gravürler, Duvar resmi ve mozaik) eserler üretti.
En hazini de Selvili Sokak’ta olması gereken Nurullah Berk’e ait mozaik. Karış, karış dolandım, tek tek tüm binalara baktım ama sonrası esnaftan öğrendiğime göre bir dükkanın vitrin açmak nedeniyle yıkılıp, parçalanıp, kamyonlara yüklenip atılmış. Halbuki Nurullah Berk, Türk Konstrüktivist, Kübist Ressam olan Nurullah Berk Nişantaşı ve Galatasaray liselerinde okuduktan sonra 1920’li yıllarda Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girmiş ve önce Hikmet Onat, daha sonra da İbrahim Çallı atölyelerinde çalışmış. Eserlerinde teknik ve estetik yönler plastik yapıları ile bütünlük içindedir.
Yazarlığı da bulunan sanatçının Damlar, İskambil Kâğıtlı Natürmort, Tayyareciler, Liman gibi tablolarıyla Türkiye’de kübizmin ilk örneklerini vermiş, Türk resim sanatında özel bir yeri bulunan güçlü ressamlarımızdandır.
4. Levent mozaiklerini bitirdikten sonra turumuza “Kabban” denilen yük terazilerinde unların tartıldığı, un ve tahıl muhafaza edilen hanların mekanı, 19. yüzyılın buğday ve arpa yüklü gemilerinin demirlediği sahili, Plakçılar, kasetçiler, arabeskçilerin diyarı, İstanbul’un ilk modern AVM’si, 6 blok, 2300 işyeri ile 20.000 kişiye iş imkanı sağlayan İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, nam-ı diğer İMÇ’deki mozaikleri görmek üzere yola düştük.
Binanın mimarlarından Doğan Tekeli, 1960 başlarında açılan yarışmayı kazanarak başlayıp 1966’ta tamamlamış çarşıyı. Dünyadaki büyük yapılara sanat eserleri yerleştirme trendinden etkilenip, çarşının belirli yerlerine İstanbul’u ve ticareti simgeleyen panolar, heykelimsi su öğeleri yerleştirilmesini sağlamış. İstanbul Manifaturacılar Çarşısı web sitesi sloganı şu: “Kaliteyi, ucuzluğu ve dürüstlüğü temsil ediyoruz.”
Seramik sanatçısı Füreya Koral, soyuttan gerçeküstüne uzanan ve zaman zaman yerelliğe ağırlık veren bir anlatım çeşitliliği içinde seramik panolar, üç boyutlu yapıtlar, vazo, tabak gibi günlük yaşamda kullanılacak ürünler tasarlamıştır. Özellikle çinicilik konusundaki bilgisi ve yetkin işçiliği, yapıtlarında Doğu ve Batı sanatını başarılı bir biçimde birleştirilmesine olanak vermiştir. 1. blokta bulunan figüratif yapılışını seyreden çocukların öpüşen kuşlar olarak adlandırdığı seramik panosunda aşkı, sevinci, mutluluğu göstermek istemiş ve malzeme olarak tüm bu duyguları yapısında barındırdığına inandığı seramiği seçmiş. Bu kadar romantik bir eserin pilavcı panosu kurbanı olması ise çok sembolik olmuş!
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun eşi olan Eren Eyüboğlu, Bedri Rahmi ile yaptıkları Anadolu turlarından etkilenerek geleneksel Anadolu yaşamını ve folklorik öğeleri ön plana çıkarıp, göç eden, ata binen, çocuğunu sırtında taşıyan, tarlada çalışan Anadolu kadınını ve yaşamını konu almıştır. Göç eden yörükleri gösteren mozaik panosu İMÇ 1. blokta. Sarı rengin ağırlıkta olduğu çalışma, kilim motifleri heybe, çorap, testi gibi detaylarıyla çok etkileyici.
Kuzgun Acar, 48 yıllık kısa denebilecek ömründe ürettiği heykelleri ve sanat anlayışı ile kendinden sonra gelenleri etkileyen önemli bir heykel sanatçısıdır. Demir, çivi, tel ve ahşap malzeme kullanarak ürettiği heykeller, yetmişli yıllarda İstanbul’un önemli mekanlarını süslemiş. Kuzgun Acar, o yıllarda yaşadığı Kanlıca Hisaryolu Yalılar Durağı’ndaki 46 numaralı yalı müştemilatının bahçesinde yaptığı soyut kompozisyon Türk heykel sanatının en önemli eserlerinden sayılan “Kuşlar” eseri, 1967’de İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nın 1. blok dış cephesine yerleştirilmiş.
D grubu sanatçılarından Bedri Rahmi Eyüboğlu 2. bloktaki mavi ağırlıklı mozaik panosunda kuşları, balıkları, minareleri, kuleleri, kubbeleri ve masmavi denizi ile İstanbul’u betimlemiş.
Yavuz Görey, Türkiye Cumhuriyeti döneminin ilk heykeltraşlarındandır. 1950’li yıllardan sonra heykel sanatımızın modern akımların etkisine girmesinde öncü olan, çağdaş akımların Akademi’de öğretilmesini sağlayan, Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki eğitmenlerdendir. Anıt heykellerinin yanı sıra soyut heykelleri de parklara ve değişik yerlere dikilmiştir. Yavuz Görey’in modern küçük bir havuzu andıran Beyaz Mermer çeşmesi İMÇ’nin 2. bloğunda.
Mezopotamya, Mısır, Orta Amerika gibi uygarlıklarının sanat ve mitolojilerinden etkilenerek oluşturduğu fantastik figürlerle dolu görsel dil, güncel siyasal ve sosyal olayları irdeleyen metaforik bir anlatıma sahip eserleri olan Ali Teoman Germaner’in duvarın bir parçası gibi duran taşlarla oluşturulmuş soyut rölyefi, İMÇ 5. blokta yer alıyor. Kireçtaşı bloklardan kabartma olarak hazırladığı bu eser duvara değişik gruplar halinde montelenmiş; fakat eser oldukça zarar görmüş ve blokların bazılarının yerinde artık sadece çiviler duruyor.
Biçim ve renkleri ölçülü kullanması, kili biçimlendirmedeki plastik anlayışı ve sır tekniğiyle seramik sanatında yeni bir anlayışın oluşmasını sağlayan Sadi Diren, Cumhuriyet tarihinin yaşayan tek seramik sanatçısıdır. Eserlerinde Anadolu sanatını, insan, doğa, hayvan, bitki, barış, insan sevgisi ve dayanışma konularını işlemiştir. Batı’dan aldığı bir teknikle Hitit ve Frig gibi Anadolu uygarlıklarından esinlenerek yaptığı İMÇ 5. bloğunda yer alan yeşil tonlardaki seramik panosunda, Anadolu medeniyetlerinden yola çıkarak Anadolu seramiğinin özelliklerini, temalarını ve motiflerini kullanmış.
Nedim Günsür, 1942 yılında girdiği Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi olup, 10’lar Grubu’nun kurucuları arasında yer alır. Çoğunlukla tablolarında acı gerçekleri vurgulamasına rağmen resimleri sevgi dolu ve şiirseldir. Eserlerinde daima savaş ve barışı, ölüm ve yaşamı, hüzün ve mutluluğu birlikte işlemektedir. Sanatçı ilk devresinde empresyonist tarzda, Paris devresinde soyut, son dönemlerinde ise figüratif-ekspresyonist bir anlayışı seçmiştir. İMÇ 6. bloktaki soyut at figürlerinden oluşan mozaik panosu oldukça etkileyici.
Rasyonel ve fonksiyonel mimari üslubu ve sadeliği ile mozaik dolu İstanbul sokaklarını adım adım gezip tarihini bir nefeste solukladıktan sonra mis gibi kahve eşliğinde dinlenme zamanı.
Gezilerin en keyifli yanlarından biri de gezi sonunda sakin, keyifli ve otantik bir mekanda oturup gezinin kritiğini yaparak bir sonraki gezi rotasını planlamak.