Adrenalin Keşfi 3
Biz bu işi her sene yapmayı çok sevdik... Geleneksel Nisan adrenalin tatili için yola düştük. Aradık, taradık parasailing, caretta caretta keşfi, Likya yürüyüşü, asma köprü yürüyüşleri, boat turları, zipline atlayışları, kanyon, rafting, balon derken… Şimdi ne yapalım diyerek dağ tırmanışına gitmeye karar verdik. Bir yere seyahat ederken manzaranın hızla arkada kalmasını izlemeye bayılıyorum. Bu duygunun ne olduğunu bile bilmeyen, hiçbir zaman böyle kolay ve rahatça yolculuk edemeyen hayatları düşünüyorum da, hayal edebiliyor musunuz? Bunu yaşayabilmek ne büyük bir ayrıcalık. Tam şu anda yaşamak ve istediğin yere gidebilmek.
Önce yolumuzun üstündeki Tuz Gölü’nü gezdik. Tuz Gölü Türkiye'nin ikinci büyük gölü ve Türkiye'nintuz ihtiyacının %40’ı bu gölden sağlanıyor.
Tuz Gölü’nde tuz, meteorolojik suların yeraltına süzülerek daha önce oluşmuş tuz domlarını eritmesi ve tektonik hatlar boyunca yüzeye taşımasıyla oluşuyor. Tuz Gölü tabelasından girerek tuzların üstüne basa basa göle doğru ilerledik. Burada yürümek garip bir duygu, adeta yer gök birleşmiş gibi. Tuzlu tuzlu çıkıyorsunuz sudan, elleriniz, ayaklarınız bembeyaz. Suda yıkayıp, kuruladıktan sonra yumuşacık oluyor. Hemen girişte elinize sürmek için çaba sarf ettikleri tuzu ise mutlaka deneyimleyin. Ailece mavi gökyüzü ve beyaz suyun birleştiği ufka doğru beyazın maviye karıştığı Tuz Gölü’nde hatıra fotoğraflarımızı çektirip, manzaranın keyfini çıkardık.
Yolumuzun üstünde geçen seneki Kapadokya gezimizde gitmediğimiz Derinkuyu yeraltı şehrine gittik. Burası Kapadokya'daki en bilindik ve en büyük yeraltı şehri. Eskiden bir Rum yerleşim merkezi olan, Cumhuriyet sonrası bucak olup, su kuyularının derinliği nedeniyle Derinkuyu adını almış. İçinde haç seklinde bir kilise, bir mezar odası, misyoner okulu bulunmakta. Yerin 20 kat altına kadar inen bir şehir. Kazılarda sadece ilk 8 kat açılmış. İçerde akarsu ile bağlantılı bir havalandırma olduğundan içerisi de dışarısı kadar havadar ve temiz, ayrıca rutubetsiz. İlk kat ahır, ikinci kat komün bir mutfak. Dışarı çıkan duman dikkat çekmesin diye ayrı mutfaklar yapılmamış, 4 ve 7. katlar arasında tek bir iniş çıkış yolu bulunduğundan karşıdan kimsenin gelmediğine emin olarak hızlıca iki büklüm yürümek gerekir. 7. katta minicik bir kilise ve 8. kat ufak bir mezar odasından oluşuyor. Koridorların bu kadar dar ve küçük yapılmasının sebebi ise, olur da girerlerse silahlı düşmanların rahat hareket edememesini sağlamaktır. Belli yerlerde geçişi engelleyen süngü taşları vardır. Ortası delik kocaman taş bloklarla, geçiş düşman gelirken kapatılır ve delikten atılan ok ya da dökülen kızgın yağ vs. yöntemlerle düşman püskürtülürmüş. Mutlaka gezilip görülmesi gereken insanlık harikası bir yer.
Tırmanış, trekking ve kamp için seçtiğimiz yer, Toros dağlarının eteklerinde bulunan ve profesyonel dağcı ve kaya tırmanışçısı Zeynep Tantekin ve Recep İnce çifti tarafından işletilen yer Aladağlar Bungalow Camping.
2007 yılında açmışlar ve yaz-kış burada yaşıyorlar. Adana ve Kayseri'ye 160km uzaklıkta. Transfer mevcut. Burası 9 adet (banyolu) bungalowun olduğu ve güzel bir cafe’si olan sobayla ısınan dağın eteklerinde samimi bir yer. Yemekler tamamen yöresel. Sabah kahvaltısı ve akşam yemeği kendi elleriyle hazırlıyorlar. Hele akşam cafe'de soba başı sohbetleri ile gece çok keyifli yaşanıyor.
Yöre, Orta Toroslar diye de anılmakta. İsmi Aladağlar; Kayseri, Adana, Niğde ili sınırlarının kesiştiği noktalarda ilan edilmiş bir milli park. Milli park alanının %60’ı Kayseri ili, %30’u Adana ili, %10’u da Niğde ilinde. Akdeniz’de Antalya'dan başlayıp doğuda Tunceli-Munzur'a kadar uzanan Toros dağlarının orta bölümünü oluşturuyor.
Aladağlar aynı zamanda milli park. İçerisinde birçok endemik tür ve çeşitli hayvan populasyonunu barındırır.
Kuş gözlemcileri özellikle Aladağlar'da görülen Caspian Snowchock türü kuş için geliyorlar. Ayrıca dağ keçileri de çok var. Aladağlar, dağcılık ve kaya tırmanışı açısından bir cennet. Burası Türkiye'deki bütün dağcı ve tırmanıcıların anavatanı gibidir. Sayısız yürüyüş rotaları ile de çok popüler.
Günlük yürüyüşler yapılabildiği gibi dağda çadır konaklamalı olanları da var. En popüler olanı "Yedigöller Trans" rotası. Yürüyüş 4-5 gün sürer ve dağda çadır konaklamalı olarak yapılır. En yüksek zirvesi 3771 metre ile Kızılkaya doruğudur. Yine 3000 mt.’den yüksek 60 kadar zirvesi vardır.
Bir sonraki gün Kazıklalı Kanyonu’na gittik. Yaklaşık 2 km. uzunluğunda bir kanyon. Burası bizim için kaya tırmanış cenneti. Bu bölgede 2003 yılında rotalar oluşturulmaya başlandı ve şu an rota sayısı 360 adet civarı. Burası önceleri sadece yürüyüş yapılan görsel güzellikte bir kanyondu. Ama şimdi özellikle Türkiye'de yazın kaya tırmanılan tek yer ve oldukça popüler. Burada profesyonel tırmanıcılar için olduğu kadar tırmanışa yeni başlayanlar için de rotalar var.
Biz önce tırmanış nedir, hangi teknikleri, aletler (tap rope tırmanış,
karabina, gri-gri, expres) nasıl kullanılır ve ardından malzeme bilgisi, düğüm çeşitleri öğrendik.
Önce kaya bloklarında ipsiz tırmanma başladık... Bu kayanın adı BAŞLANGIÇ KAYA... 6 mt.lik bir kaya... Burası bir tür test kaya. Eğer buraya tırmanmayı başarırsak tamamdır diğer kayalara çıkabiliriz. Sonra daha zorlu bir kaya olan 15 metrelik Kızılkaya tepesine karabina, gri-gri kullanarak tap rope ipli tırmanış yaptık. Daha sonra expresleri takıp çıkararak daha zorlu kaya olan Parates kayaya 16 mt daha tırmandık... Derin zorlanmadan çıkarken ben ve Akif zorlandık ama zirveye ulaşmayı başardık... Hatta ikişer defa inip, çıktık. Ve en son 12 m. Yüksekliğindeki Yelken kayası denilen oldukça dik ve bir hayli zor, yorucu, tehlikeli kayaya tırmandık. Bu, kaya tırmanışımızın son noktasıydı. Bugün 6 saatlik tırmanış gününü sonlandırdık. Çok keyif aldık. Herkese tavsiye ederiz. Kaya tırmanışı oldukça zor ama bir o kadar keyifli bu deneyimi ölmeden yapılacaklar listenize mutlaka koymalısınız...
Sonraki gün trekking’in Everest'i kabul edilen Toroslarda yürüyüş yaptık ve rota olarak Emli vadisini seçtik. Önce aracımızla dağ evinden ayrılıp 1450mt. İrtifada Sarımemetlerin Yurdu denilen kamp alanına (1650mt.) gittik. Aracımızı burada park edip 2050 metrede bulunan Oluk sekisi yaylasına doğru yükselmeye başladık.
Orman içinde güzel bir patikadan yürüyüş yaparak çıktık. İniş için farklı bir yol izleyip Mangırcı vadisinden tekrar Sarımemetlerin yurduna vardık. Bu yürüyüş durmalı-yürümeli yaklaşık 3 saat sürdü.
Yola devam...
Konya'dan Antalya'ya giderkenTınaztepe Mağarası'na uğradık. Burası tarihi Konya-Antalya kervan yollarının bulunduğu Melas Vadisinde yer alıyor. 1968 yılında bir Fransız bilim adamı Michel Bakalowichz tarafından keşfedilmiş ve bu keşif çevredeki su altı kaynaklarının keşfi ile devam etmiş. Birçok mağara gibi, astım hastalığına iyi gelmektedir. Ayrıca dünyanın üçüncü, Türkiye’nin en büyük mağarası. Otopark ücretsiz. Giriş, yetişkin 10TL, çocuk 5TL. Aracınızı park ettikten sonra mağaranın girişine doğru 250 metre kadar, hafif eğimli bir tırmanış gerçekleştirmeniz gerekiyor. Girişte 1. mağara ve 2. mağara olmak üzere iki ayrı kısımdan oluşuyor. Gezilen 2.mağara. Mağaranın içi 9 derece. Kışın sıcak, yazın soğuk hissi vermektedir. Uzunluğu 22 km olan mağaranın yaklaşık 1580 metresi gezilebiliyor. Yapılan araştırmalara göre 230 milyon yıl gibi uzun bir süreçte meydana gelmiş, taban-tavan yüksekliği farkı, bazı noktalarda 65 metreye kadar ulaşmaktadır. Mağaranın sonu yüksek ve ürkütücü. Buranın alt tarafı ise mevsimine göre yükselip alçalan bir su birikintisine sahip. Mağaraların içerisinde aydınlatma ve yürüyüş için tahta iskele bulunuyor. Mağaranın sonuna mutlaka gidin ve 50 m. derinlikteki gölü görün.
Yazacak çok şey var. Gelin, görün, yaşayın.