3552

Yılmaz Amca

Taksiye bindim. Yaşlı ama oldukça karizmatik bir amcaydı şoför.
Beşiktaş’a dedim.
Arkasını döndü; ‘Sahilden gidelim mi?’ diye sordu.
‘Olur’ dedim.
Ama dönmedi, tek eli yaslandığı koltuğun arkasında, yüzü bana dönük, kaldı öyle.
‘Hayırdır?’ der gibi baktım.
‘Kusura bakma’ der gibi baktı.
‘Bakmıyorum da önünüze dönseniz mi artık?’ der gibi baktım.
‘Tamam döneyim’ der gibi baktı ve döndü.

Bebek yokuşundan aşağı iniyorduk, aynadan ara sıra bana bakıyordu, bir şey vardı, orası belli. Ama ne olduğu belli değildi. 
Tam Arnavutköy’e geldik; aynadan bana bakarak; “
Muazzez’e çok benziyorsun.’ dedi.
“Muazzez?”
‘Benim gençlik sevdam, yanlış anlama ama n’olur? “
Sustum.
İçini açan insanlara karşı ne söyleyeceğini bilememe gibi bir huyum var.
‘Yok amcacığım estağfurullah’ diyerek sessizliği bozdum.
“O da aynı senin gibiydi, sarışın, renkli gözlü, simanız bile aynı, insanlar çift yaratılırmış işte. O da böyle 1.55 boylarında ufak tefek bi’ şeydi” dedi.
“Yalnız ben 1.63”üm!”  diye çıkışmak istedim, ama anladığım kadarıyla konuyla pek ilgisi yoktu:)”
Gülümsedim.

‘Görünce seni, onu görmüş gibi oldum, yanlış anlama torunum olacak yaştasın’ dedi.
‘Yok yanlış anlamıyorum merak etmeyin” dedim.
‘Ben intihar ettim Muazzez için ama ölmedim. Biz çok seviyorduk birbirimizi, Yılmaz ve Muazzez aşkı diye bir aşk vardı herkesin konuştuğu ama o gitti başkasıyla evlendi. Senin kadar da iki kızı var şimdi”
“Neden ayrıldınız peki?’
‘Biz üç yıl kadar konuştuk onunla, sonra ona görücü geldi.’
‘Ailesi zorla mı evlendirdi?’
‘Ailesi olsa iyi be kızım, Muazzez kendi istedi’
‘Anlamadım, sevmiyor muymuş aslında sizi?’
‘Yok seviyormuş kızım, sevmesine de işte öyle oldu gitti kendinden 25 yaş büyük bir adamla evlendi, 25 yaş be kızım düşünebiliyor musun?”
Öndeki araca küfür eder gibi kornaya bastı. Ona değildi o korna. Muazzez’e idi anladım.
Ekledi; “25 yaş be!”
‘Neden evlendi zorla değilse?
“Ben de onu sormak için aldım karşıma oturttum. Dedim Muazzez sen beni seviyorsun, niye yapıyorsun bunu, yapma!” dedim.
“Hiç unutmam Emirgan’da çay bahçesindeyiz. Baktı bana, gözlerime değil de sanki ciğerime baktı; ‘Para dedi. Mühim şey Yılmaz” dedi. “İşin yok, gücün yok, evin yok, beni mutlu edemezsin “dedi. Hani uzun uzun düşünmüş de öyle karar vermiş gibi dedi ama!
Öleyim de unutayım kızım o günü.
Öleyim de unutayım!”
Söyleyecek bir şey bulamıyordum, ne diyebilirdim ki, keşke benzeyip de hatırlatmasaydım, keşke başka taksiye binseydim diye geçiriyordum içimden.
‘Siz ne yaptınız peki?” diye sordum. Hem konu değişsin istiyor hem de şu an Muazzez’siz mutlu çok mutlu olduğunu duymak istiyordum.
‘İntihar ettim işte de beceremedim, sonra ben gittim kızım, katil olmayayım diye Antalya’ya gittim. Garsonluk yaptım, işletmecilik yaptım yirmi yıl gittim ben kızım. Sonra anacığımdan ev kaldı, döndüm geldim geri İstanbul’a. O zamandan beri direksiyon sallıyorum işte”
"Kimse girmedi mi sonra hayatınıza?"
‘Antalya’dayken çok kadın girdi hayatıma, yaşadım hayatımı kızım. Ama sevmedim kimseyi. Sevgi nedir bilirim. Nişanlandım bir ara, sonra baktım sevmiyorum ben o kızı Muazzez’i sevdiğim gibi. Ona da günah dedim, ayrıldım.
“Evlenmediniz mi yani!?”
“Sevmeden evlenseydim Muazzez’den ne farkım kalırdı hayatta? Evlenmedim.”
‘Ne güzel düşünmüşsünüz, ne güzel dinlemişsiniz kalbinizi. Peki Muazzez?”
“Muazzez’in beyi ölmüş. Muazzez de kanser olmuş kızım, tedavi görüyormuş. Büyük kızı ulaştı bana. Aramış bulmuş beni. Annemle bir görüştüreyim” dedi. İstemedim.
“Aaa kansermiş be amcacım görüşseydiniz keşke”
“Yok kızım ne görüşeceğim; olacaktı elbet. Sevmediğin biriyle koca bir ömür geçer mi? Kanser olursun tabi. Şaşacak durum mu ki!”

Beşiktaş a gelmiştik.
“Ben buralarda inebilirim”
“İn kızım, dikkat et kendine, başını şişirdim akşam akşam”
“Siz de dikkat edin kendinize, olur mu hiç öyle şey, çok memnun oldum”
“Dur bi’ daha bakayım sana”  dedi gülerek, döndü baktı öyle gülümseyerek.
Ben de gülümsedim.
Neler gördüm ben o kısacık gülümsemede
Biraz sitem, çok fazla özlem, hepsinden çok da gurur!
‘Ben ineyim burada Yılmaz amca, sen de yine de bir görüşsen mi acaba? dedim.
“Benim hakkım helal olsun kızım, ne hakkım varsa helal olsun. Ama görmek istemiyorum ki
Para mühim şey dedi bana kızım.
Ben de hala yok o” dedi başparmağıyla işaret parmağını birbirine sürerek.

İndim.
Yağmur yağıyordu.
Bindiğim gibi değildim
Utanmasam ağlayacaktım.
İnsanlar geçiyordu yanımdan, hızlı hızlı yürüyen insanlar.
Sanki herkes hızlıydı, zaman hızlıydı sadece ben Yılmaz'la Muazzez’in yaşadığı dönemden çıkagelmiştim.

“Para; Tanrı’nın insanlara en büyük laneti!” diye düşündüm.

Arkadaşlarla buluştuk.

Geldi mezeler, dolduruldu rakılar.

Tam altına oturduğum hoparlörden Zeki Müren söylüyordu usul usul;

Seninle aşkımız eski bir romaaaaan
Yandı sayfaları külüdür kalan...

Yılmaz amcayla tanışmasaydım duymayacaktım o sözleri
Duysam da böylesi kalbimden yakalayamayacaktı beni.

“İnsan; dinlediği şarkıda başkası adına da hüzünlenebiliyormuş!”  diye geçirdim içimden.

“Hadi, hadi, hadi, ooooooooo” sesleriyle kadehler yükseliyordu havaya.
Herkes “Sağlığa! ardından Mutluluğa!” İşte klasiklerden devam ederek kaldırıyordu ardı ardına kadehlerini.

Ama ben Yılmaz amcaya.
O akşam sadece Yılmaz amcaya kaldırdım bütün kadehlerimi...

Müge Tüzün
Mugejun