Yaşamak Görevdir Bu Yangın Yerinde
Uzun bir süredir yazmayı düşündüğüm bir yazı bu. Büyük bir ikilem içindeyim. Bir yandan, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevinden vazgeçsin istiyorum. Hiçbir şey canlarından kıymetli değil diyorum. Bu ülkede herşey değişir. Diğer yandan, bunu yakınları zaten söylüyordur, kendi kararları kimse karışamaz diyorum. Sonucu bile bile yola çıktılar. Belki de, işin buralara geleceğini tahmin etmediler, geri dönemiyorlar. Dönemezler. Üstelik sadece kendileri değil, yakınları ve avukatları da açlık grevinde. Umarım bir hasar kalmadan bu iş sonuçlanır.
Ülkenin duyarlı insanları dışında kimse ilgilenmiyor, duymuyor, görmüyor. Sosyal medyada bu haber karşılarına çıktığında eminim üzülüyorlardır. Çünkü insan taş olsa böyle bir cinayete tepki vermeden duramaz. Ama duruyorlar, belki de korkuyorlar.
Benim naçizane çağrım, açlık grevinden vazgeçmeleri. Çünkü, kim ne derse desin kazandılar. Böyle bir iradeyi gösteren insan sayısı eminim azdır. Bir amaç uğruna pek çok bedel ödenebilir, ama canını vermek büyük karar.
Geri dönülür mü bilmiyorum ama onların cansız bedenleri değil, çocuklara verecekleri eğitimle ulaşacağımız aydınlık günler lazım.
Bugünlerde aklıma takılan bir şiir var. Ataol Behramoğlu'nun Sivas Katliamından sonra yazdığı "Bu Yangın Yerinde" şiiri. Kalanlar için hayat daha da zorlaşıyor. Tek görevimiz insan kalarak yaşamak!!!
BU YANGIN YERİNDE
Yaşamak bu yangın yerinde
Her gün yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak
Yalanla kirli havada
Güçlükle soluk alarak
Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek
Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak
Toplanıyor ölü arkadaşlar
Her biri bir yerden gelerek
Kiminin boynunda ilmeği
Kimi kanını silerek
Kucaklıyor beni Metin Altıok
"Aldırma" diyor gülerek
"Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak"