1597

Nigar'ın 42. Günü

Lale okulun bahçesine girerken kapıya doğru ağır ağır yürüyen Keriman’ı gördü. Adımlarını yavaşlattı. Onunla yüzleşmeye hazır değildi. Ama bugün Keriman’ın dersi vardı, kaçışı yoktu. En iyisi sınıfa girmeden konuşmak diye düşünüp seslendi.

LALE- Hocam! 

Keriman yavaşca döndü. Lale kadının ağlamaktan şişmiş yüzünü görünce ne yapacağını şaşırdı. Keriman Lale’ye bakıp geri döndü. Lale allak bullak oldu. Koşarak yanına gitti.

LALE- Hocam iyi misiniz?

KERİMAN- Değilim Lale, hiç iyi değilim.

LALE- Hocam benim yapacağım bir şey…

Lale kadının bakışları karşısında cümlenin devamını getiremedi. Keriman uzun uzun baktı kıza. “ Bu çocuğun ne suçu var?” diye düşündü. Ama Lale’yi her gördüğünde Nigar’ı, Ferit’i hatırlıyordu. Gözünden birkaç damla yaş döküldü. Kıza sarıldı. Sonra bir şey söylemeden içeri girdi. Lale bir süre arkasından baktı. Sonra geri dönüp kaçarcasına çıktı okuldan. 

 -o-

Nigar üstünü değiştirmiş mutfağa girmişti. Eli ayağı titriyordu. Kulaklarında, zihninin her köşesinde Ferit’in sözleri çınlıyordu. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Ama hızla korkular bastı içini. Olamazdı, Ferit ile bir şey olamazdı. Mahalleninin yüzüne nasıl bakardı, ya annesinin? Çocukların? Ferit’in yüzü geldi aklına. “Artık kendimiz için yaşayalım”. Bu bir rüya mıydı yoksa kabus mu karar veremedi. Hicran içeri girdiğinde kafası karmakarışıktı.

HİCRAN- Abla iyi misin?

Nigar sıçradı.

NİGAR- İyiyim. Değilim. Bilmiyorum.

HİCRAN- Ne oldu?

NİGAR- Ne oldu? Bilmiyorum. Neyse boşver, şuradan irmiği uzatsana. Bi helva kavurayım.

HİCRAN- Ne helvası.

NİGAR- Nigar’ın helvası. Kendi elimle yapayım.

Gülmeye başladı. Hicran da anlamadan gülmeye başladı. Sabiha hanım kapıda kollarını kavuşturmuş onları izliyordu.

SABİHA- Annen iyi herhalde. Allah neşenizi arttırsın. Hicran hemen dışarı kaçtı.

NİGAR- Çok iyi hanımım, çok iyi.

SABİHA- Sabah sabah ne helvası bu?

NİGAR- Yok hanımım, şehriye diyecektim yanlışlıkla irmik dedim. Yoksa sabah sabah ne helvası yani? 

 -o-

Ferit hastanedeki odasında keyifle kahve içerek camdan dışarıya bakıyordu. Yıllar sonra ilk defa kendini hafiflemiş hissediyordu. İlk defa cesaretli, ilk defa mutlu. Kendisi gibi olmuştu sonunda. Ve bundan sonra sadece kendi istediği gibi yaşayacaktı. Doktor önlüğünü giydi, odasından çıktı. Hemşireden hasta dosyalarını alıp, kliniğe doğru yürüdü. 

 -o-

Hamza annesinin yaptığı kahveyi içerken, kadın onu inceliyordu.

MÜNEVVER- Oğlum iyi misin?

HAMZA- Değilim anne.

MÜNEVVER- Neyin var oğlum? Anlat bana. İşlerin mi kötü?

HAMZA- Boşver anne. Kahveni içeyim iyileşirim. 

Münevver gülümseyerek yanına oturdu oğlunun. Saçlarını okşadı.

MÜNEVVER- Oğlum benim, canımın içi. Kim üzdü seni? 

Hamza ondan beklenmeyecek şekilde annesinin göğsüne dayadı başını. Münevver şaşkınlıkla sarıldı oğluna. 

 -o-

Lale’nin telaşla koşarak eve geldiğini gören Leyla korkuyla baktı kıza. Lale içeri girip çantasını yere fırlattı. Odasına gidecekken vazgeçip babaannesinin yanına sokuldu. Leyla torununa sarıldı.

LEYLA- Ne oldu kızım, niye gitmedin okula?

LALE- Gittim babaanne. Ama…

LEYLA- Ne oldu kızım?

LALE- İstemedim bugün derse girmeyi. Geldim işte.

LEYLA- İyi yapmışsın. Söyle kuzum ne oldu?Lale doğrulup babaannesine baktı.

LALE- Babaanne sana bir şey soracağım.

LEYLA- Sor yavrum.

LALE- Halamla Ferit amca…

LEYLA- Kızım hiç açma bu konuyu. Çook eskilerde kaldı bu hikaye.

LALE- Emin misin? Leyla kuşkuyla baktı kıza.

ARKASI YARIN.....

Bu eser tüm haklarıyla onbi.tv'ye aittir.