1691

Nigar'ın 29. Günü

Nigar Hamza’yı tanımıyormuş gibi bakıyordu. Kimdi bu adam? Onun çocukluk arkadaşı, Münevver hanımın oğlu, sırdaşı Hamza olamazdı bu. Az önce bir kadına tokat atmıştı şimdi de kendisine bağırıyordu. Oysa o, Hamza’ya güvenip gelmişti buraya. Gözleri yaşlarla dolmuştu, ağlayacağını anladığı anda kendini toparladı. Ani bir kararla elindeki elbiseyi yere fırlatıp, paltosunu aldı ve kapıya yöneldi. Ama Hamza kapıda bir duvar gibi duruyordu.
 

HAMZA- Nereye gittiğini sanıyorsun? 

NİGAR- Çekil önümden Hamza!

HAMZA- Nigar! Hiçbir yere gidemezsin anladın mı? 

NİGAR- Çekil önümden. Evet, paraya ihtiyacım var ama bana bağıramazsın sen. Biraz önce bir kadına tokat attın sen! Sen ne biçim bir adammışsın ya! Sana nasıl güvenip geldim ben? Seni hiç ama hiç tanımamışım, yazıklar olsun. 

HAMZA- Oyun oynamıyoruz burada Nigar! Hemen hazırlan ve sahneye çık!Hamza kapıyı çarpıp çıktı. 

Nigar elleri titreyerek baktı arkasından. 

 -o- 

Spot ışıkları Nigar’ın üstüne düştüğünde, salonda yine bir sessizlik oldu. Nigar sesinin titremesini engellemeye çalışarak başladı şarkısına.“ …Ne yaptım, kendimi nasıl aldattımElimle ruhumu ateşe attım…”Şarkısının ortalarına geldiğinde gözlerini açtı. Müşterilerin kendisine bakan arzulu gözlerini görünce tiksindi. Nerede olduğunu, ne yaptığını anladı. Sarsıldı. Hamza her zaman ki yerinde oturmuş, bu kez Nigar’a bakmadan içiyordu. Nigar o tarafa bakmamaya çalışarak şarkısını bitirdi. Hemen neşeli bir şarkıya başladı. Sanki kendisiyle dalga geçer gibiydi. Bulunduğu ortama yabancılaşmak istiyordu. Kendini komşusunun bahçesinde, kadınların arasında hissetti. Gülümsedi.“ Bir sevda geldi başıma, felek su kattı aşıma, uyku girmiyor gözüme, aahhh…”Hamza ondaki bu ani değişikliğin sebebini anlayamadı. Korkuyla etrafına bakındı. Adamlar kadehlerini kaldırmış “Helal be!” diye bağırıyorlardı. Konsomatrisler şarkıya eşlik etmeye başladılar. Salon coşmuştu. Hamza ne yapacağını bilemedi. Nigar’ı sadece kendisi seyretmek, dinlemek istiyordu. Kimsenin dikkatini çekmeyecek şarkılar söylesin, kimse onunla ilgilenmesin istiyordu. Bu kadın nasıl bir oyun oynuyordu? Şimdi herkesin gözü onun üstündeydi. Kıskançlık içini yaktı. Hızla masasından kalkıp içeri gitti. 

 -o- 

Sabaha karşı alacakaranlıkta Nigar evinin sokağında hızlı hızlı yürüyordu. Sinirinden korku falan hissetmiyordu. Dokunsalar ağlayacaktı ama ağlamamaya karar vermişti bir kere. Yavaşça açtı evin kilidini. İçeri girdiğinde usulca çıkardı ayakkabılarını.Salona girdiğinde annesinin fısıldayan sesini duyunca korkuyla sıçradı. 

LEYLA- Kızım nereden geliyorsun? Meraktan öldüm bittim. 

Nigar annesinin yanına yaklaştı titreyerek. Annesine sarılıp ağladı sessizce. 

LEYLA- Yavrum, ne oldu söyle? Ne zaman çıktın, nereye gittin? Ağlama Nigar’ım, ağlama kızım. 

Nigar doğrulup gözlerini sildi. Annesinin ellerini öptü. Eğilip yanaklarını öptü. Kadının kulağına eğildi. 

NİGAR- Sabah anlatırım annem, çocuklar uyanmadan biraz yatayım. Anlatırım yarın. Korkma kötü bir şey yok. 

Odasına gidip kapıyı kapatır. Üstünü değiştirip, yorganın altına girer saklanır gibi. Gözlerinden yaşlar süzülür usulca. 

NİGAR- (iç ses) Ah Ferit ah. Şu halimi bir görsen, tutsan ellerimden. Korusan beni. Neden böyle oldu her şey yarabbim neden?

ARKASI YARIN.....

Bu eser tüm haklarıyla onbi.tv'ye aittir.