1524

Nigar’ın 14. Günü

Hamza, müzik setinin sesini sonuna kadar açmış, boğaza karşı keyifle rakı içmektedir.

ŞARKI- " …bu gece bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul'un" Hamza şarkı ile geçmişe dalar gider. Boğaz manzaralı ağaçlıklı bir tepede Nigar şarkı söylüyor. Ferit oturduğu yerden onun gözlerinin içine bakıyor. Geride oturan Hamza onları seyrediyor. Üzüntüsünü saklamaya çalışıyor. 

 -o- 

Sabahın koşuşturması başlamıştır. Nigar ve Lale otobüs durağına doğru yürümektedirler. Nigar neşelidir. Lale ise tedirgin yan gözle halasını izlemektedir. 

LALE- Hala, bir şey sorayım mı?
NİGAR- Sor kuzum.
LALE- İyisin değil mi?
NİGAR- İyiyim iyiyim.
LALE- Kızgınlığın geçti mi?
NİGAR- (muzip) Eh…
LALE- Ne tuhafsın hala.
NİGAR- Niye kız?
LALE- Dün gece aklımızı çıkardın, bugün nasılsın.
NİGAR- Ne var, ben her gün sizin yolunuzu bekliyorum, bir günde siz bekleyin beni dedim.
LALE- Neredeydin hala?
NİGAR- Sana ne? Bak, öğretmenin gidiyor, hadi marş! Otobüsüm geldi benim. 

Lale, Keriman'ın geldiği yere bakarken halası otobüse binmiştir bile. Camdan el sallar. Lale bir Keriman'a, bir halasına bakar. İsteksizce yürür. 

 -o- 

Nigar konağa gelmiştir. Fırından poğaçaları çıkartır. Çayı demlemeye başlar. Yavaşça bir şarkı mırıldanmaktadır. Sabiha hanım mutfağın kapısından bakar bir süre, sonra girer içeri. 

SABİHA- Ne o? Bakıyorum neşen yerine gelmiş.
NİGAR- Ne yapacaksın hanımım, fakirin yası bir gün sürermiş, dün işimizin kıymetini anlattın ya bize, o bana ders oldu.
SABİHA- Tabii kızım, büyüklerin lafına değer vereceksin. Hadi önce bir kahve yap ikimize, bugün de ben sana fal bakayım. Sonra da alışverişe çık.Nigar güler. 
NİGAR- (iç ses) Ah Nigar ah! Okusaydın, şunların topunu satın alırdın be kızım! Kaderime tüküreyim! 

 -o- 

Selma, Leyla'nın yastığını düzeltir. Yemeğini getirir, Leyla’nın kucağına yerleştirir.
 

LEYLA- Sağol kızım.
SELMA- Sen ye, ben sonra gelir tepsiyi alırım.
LEYLA- Selma, bir şey soracağım.
SELMA- Sor Leyla teyze.
LEYLA- Nigar iyi mi?
SELMA- İyi iyi, sen onu merak etme.
LEYLA- Sırtındaki yük o kadar çok ki, ne zaman yıkılacak diye korkarak bekliyorum.
SELMA- Hiç bir şey olmaz. Keşke hepimiz onun kadar güçlü olabilsek. 

 -o- 

Nigar, elleri kolları torbalarla dolu alışverişten dönerken, bir kozmetik dükkanının önünde durur. İçeri bakar. Girip girmemekte tereddüt eder, yüzüne şımarık bir gülümseme yerleşir. İçeri girer. Torbaları bir köşeye bırakır. Tezgahtar kız küçümseyerek bakar ona. 

TEZGAHTAR- Hanımefendi, poşetlerinizi ortaya bırakmayın.
NİGAR- Tamam canım yemedik ya yerinizi, bir şey alıp çıkacağım hemen.
TEZGAHTAR- Ne bakmıştınız?
NİGAR- (gözleri parlar) Ruj! Bir de far. Mavi olsun.
TEZGAHTAR- (alaycı) Mavi mi?
NİGAR- Beğenemedin mi?
TEZGAHTAR- Bu senenin tonları toprak renkleri.
NİGAR- Konuşma da ver. 

Kız bozularak, mavi bir far çıkartır. Nigar sanki eline bir mücevher verilmiş gibitutar ve okşar far kutusunu. Kıza gözlerinin içi gülerek bakar. Oysa kız ona küçümseyerek bakmaktadır. Nigar görür ama aldırmaz. Hayatında ilk defa makyaj malzemesi almaktadır. Yıllar önce lisede süslü Pakize’de görmüştür bu renk farı. 

NİGAR- Bir de ruj, kırmızı olsun.
TEZGÂHTAR- Mavi far ile kırmızı ruj ha?
NİGAR- (sinirlenir) Beğenemedin mi sıçan! Yıllar sonra bir şey alıyorum, keyfimi kaçırma benim.
TEZGÂHTAR- Buyurun!
NİGAR- Kaç para bunlar! Tövbe tövbe! 

 -o- 

Hamza’nın annesi Münevver, Leyla'yı ziyarete gelmiştir. 

LEYLA- Ne iyi ettin de geldin Münevver. Gündüzleri yalnızlıktan o kadar sıkılıyorum ki? Selma da olmasa ne yapardım bilmiyorum.
MÜNEVVER- Ne demek Leyla? Bak benim ayaklarım sağlam olduğu halde pek çıkamıyorum dışarı, yalnızlığın ne demek olduğunu bilirim. Senin yine kızın, torunların yanında, ben gece olunca tek başıma kalıyorum.
LEYLA- Doğru dedin Münevver. Sağolsunlar dertleri bitmiyor ama hiç değilse ses var evde. Keşke Hamza da evlense de…
MÜNEVVER- Yok Leyla yok, evlenmez o. 

Ömrünün sonuna kadar bekleyecek.Birden susar. Leyla şaşırır.
 

LEYLA- Kimi?
MÜNEVVER- Ne bileyim ayol? Evlenmiyor işte, beğenmiyor kimseyi. Verse bir torun kucağıma… amaann bunların işine akıl sır erer mi? 

 -o- 

Lale dalgın bir halde eve doğru yürümektedir. Sinan Cem’in arabasıyla gelmektedir. Ahmet durmadan müziği değiştirmektedir. 

CEM- Oynayıp durma oğlum şunla ya! Çalsın işte! 

Sinan sessizdir. Mahallesinden utandığı bellidir. Ama Cem’le gerçekten iyi arkadaşlardır. Ama arabada Ahmet’in de olması onu germiştir. Lale’nin yanından geçerler, Cem fark eder, aynadan bakar. 

CEM- Sinan, şu kız senin kardeşin değil miydi?
SİNAN- (dönüp bakar) Evet.
CEM- E, onu da alsak ya?
SİNAN- Boşversene yürü, zaten binmez.
AHMET- Niye lan yiyecek miyiz sanki?
SİNAN- Doğru konuş lan!
CEM- Hep böyle bezgin midir?
SİNAN- Ne o, kardeşimi mi takibe aldınız?
CEM- Ne oluyor lan? Bir şey sorduk adam gibi cevap ver!
SİNAN- Öyledir o. İçine kapanık, ruhsuz salağın tekidir! Başka soru? 
CEM- Hayvansın oğlum sen.