1598

Nigar'ın 11. Günü

O gece Nigar’ı uyku tutmuyordu. Düşündükçe sinirleniyor, sinirlendikçe kafası karışıyordu. Hamza’nın densizliğine inanamıyordu. Dışarıdan o kadar mı düşmüş görünüyorlardı acaba? Oysa o, elinden geldiğince çocukların ihtiyacını karşılamaya, onları utandırmamaya çalışıyordu. Hırsından gözlerinden yaşlar inmeye başlamıştı. Bütün hayatı mücadeleyle geçmişti. Elinde kalan, ona ait tek şey, anılardı. Hem de sadece kısacık geçen lise yıllarına ait anılar. Onu yaşatan, ayakta tutan tek şey, o güzel anılardı. Ve o gün Hamza o anıların üstünü karalamıştı. Nigar Hamza’nın annesini çok severdi. Ara sıra içini dökerdi. Acaba? Belki de o anlatmıştır Hamza’ya bunları diye düşündü. Başucundaki bardağa uzandı, boştu. Yatağında doğruldu, bir süre öyle kaldı. Gözyaşlarını sildi, sonra odadan çıktı. Salona çıktığında annesinin olduğu tarafa içi burkularak baktı. Usulca yanına gitti. Üstünü örtüp bir süre izledi annesini. Gözleri doldu yine, yavaşça eğilip yanağından öptü. Sessiz adımlarla mutfağa doğru yürüdü. Sinan’ın yattığı odanın önünden geçerken içeri doğru bakar. Yatak boştur. İçeri girer ama Sinan yoktur. Odadan çıkar elinde bardakla mutfağa girer. Birden Sinan’ı fark eder karanlıkta. Korkuyla ışığı yakar. Sinan dehşetle çığlık atar ve elindeki çanta yere düşer. Nigar ne olduğunu anlamaya çalışırken yerdeki çantaya bakar.

SİNAN- Hala!

NİGAR- Sinan ne yapıyorsun?

SİNAN- Hiç!

NİGAR- Çantamı niye kurcalıyorsun!

SİNAN- Yok hala, ne çantası?

Nigar, Sinan'ın ensesine bir tane indirir.

NİGAR- Halanın çantasından para çalacak kadar alçaldığına göre, ya uyuşturucuya başladın ya da…

SİNAN- Hala valla düşündüğün gibi değil!

Lale sesleri duyup korku içinde mutfağa gelir.

LALE- Hala ne oldu?

NİGAR- Ne olacak? Sinan efendi çantamdan para çalıyor!

SİNAN- Yeter ya! Yeter artık! Bıktım anladın mı! Ben de herkes gibi istediğim her şeyi almak, her yere gitmek istiyorum! Sen bana dilenciye sadaka verir gibi üç lira beş lira veriyorsun! Hala ben artık üniversiteye gidiyorum ya! Çocuk değilim! Yeter!

Lale korkmuştur.

NİGAR- (şaşkın) Hem suçlu hem güçlü! Oğlum sanki var da vermiyorum! Halimizi bilmiyor musun?

SİNAN- Bana ne ya halimizden! Bıktım artık ya!

Sinan hırsından ağlayarak çıkar. Lale gelir halasına sarılır…

LALE- Sen o salağa bakma hala.

NİGAR- Hadi sen yat kuzum. Ben su içeceğim.

Lale çıkar. Nigar elleri titreyerek su doldurur, içerken boğazı düğüm düğüm olur.

Nigar tutunarak salona gelir. Leyla uyanmış, sessizce ağlamaktadır. Nigar yanına gider, annesinin karnına yatar. Leyla kızının saçlarını okşar.

NİGAR- Ben ne yapacağım anne?

-o-

Sinan okulun bahçesinde düşünceli yürümektedir. O sırada yanından geçen Bengü’yü fark etmez.

BENGÜ- Sinan! Günaydın. Benim acelem var, sen çocuklara da söylersin, yarın 10.30’da hisar iskelesinde buluşuyoruz. (Bir an durur) Geliyorsun değil mi?

Sinan söylediği yalana kendi bile inanıyor gibi bir ifadeyle…

SİNAN- Geliyor-dum diyelim. Babaannem bu aralar pek iyi değil, yarın evde kimse yok, yanında sen kalacaksın diye tutturdular.

BENGÜ- (İçten) Hay Allah… Geçmiş olsun. Neyse nasıl olsa birkaç hafta sonra yine yapacağız.

Yürüyerek giden kızın arkasından bakar Sinan. Yerdeki taşa öfke içinde tekme atar.

-o-

Nigar konağın mutfağında, masada oturmuş, önünde ayıklanacak sebzelere dalgın dalgın bakmaktadır. Hicran elinde boş fincanla mutfağa girer. Nigar’ı öyle görünce şaşkınlıkla yanına oturur.

HİCRAN- Nigar abla?

Nigar kendine gelir ve hemen sebze ayıklamaya devam eder ama ne yaptığının farkında değildir.

HİCRAN- Abla, iyi misin? Hasta mı oldun?

NİGAR- Yok be Hicran, dalmışım öyle…

HİCRAN- Sen pek böyle dalmazsın ama hayırdır?

Nigar cevap vermez, elleri titremektedir. Hicran kalkar.

HİCRAN- Dur ben sana bir kahve yapayım da kendine gel, yoruldun herhalde.

Hicran kahve yapmaya başlar.

NİGAR- Herhalde…

Birden ağlamaya başlar. Hicran ne yapacağını şaşırır. Dışarı koşar. Nigar masaya dayanır ve hıçkırarak ağlar. Hicran yanında Hikmet efendiyle geri gelir. Su verirler.

HİCRAN- İç abla…

Nigar elleri titreyerek suyu içer. Onların yanında böyle sinirlerinin boşalmasından rahatsız olmuştur ama gözyaşlarını durduramamaktadır.

HİKMET- Kız ne oldu sana be?

HİCRAN- Evdekilere mi bir şey oldu?

NİGAR- Yok… (yutkunur) Olan bana oluyor, kimseye bir şey olduğu yok.

HİKMET- Kız yapma böyle ya, valla fena oldum.

NİGAR- (ağlayarak) Artık ne para pul yetiştirebiliyorum, ne söz geçirebiliyorum. Onlar büyüdükçe ben küçülüyorum… Ne yapacağımı bilmiyorum.

HİKMET- Ah be Nigar, hepimizde aynı dert, bunun için ağlayacak olsak, hergün zırıl zırıl dolaşmamız lazım.

HİCRAN- Senin belli sinirin bozulmuş Nigar abla.

NİGAR- Dün gece oğlanı benim çantadan para alırken yakaladım.

HİCRAN- Vah başıma!

İçeri Sabiha hanım girer. Görmezler, kadın tiksinerek bakar onlara.

SABİHA- Ne oluyor burada? Cenaze evine çevirdiniz ortalığı ayol!

Hepsi sıçrar. Nigar gözlerini elinin tersiyle siler. Hicran iş yapar görünür. Hikmet hemen dışarı çıkar.

SABİHA- Ne oluyor ayol?

NİGAR- Yok bir şey Sabiha Hanım, akşama ne pişireyim diye soruyordum, karar veremedim de.

SABİHA- Allah allah, her gün yemek listesini bahçıvanla hizmetçiden mi alıyorsun?

NİGAR- Daha kötüsü sizden alıyorum.

SABİHA- Aaa, ne diyorsun sen!

NİGAR- Yanlış anladın Sabiha hanım, ben akşam eve gidince ne pişireyim diye soruyordum.(iç ses) Çattık.

SABİHA- Bu kadarcık mesele için ne diye höykürüyordunuz? Taa içeri geldi sesiniz! Burası eğlence yeri değil, hadi işinize!

Hicran kaçarcasına çıkar. Nigar ters ters bakarak, elindeki bezi masanın üstüne atar.

Sebzeleri önüne çeker. Sabiha çıkarken hala söylenmektedir.

SABİHA- (yürüyerek) Terslenme! Haddini bil! Bulmuşsunuz bir iş, kıymetini bilin! Bu devirde nerede böyle ortam, yediğiniz önünüzde…

Nigar kalakalır.

-o-

Yemekler ocağa konmuştur. Nigar bulaşıkları da bitirip ellerini kurular. Göz ucuyla ocağa bakar. İsteksizce tencereleri kontrol eder. Birinin altını kısar. Tezgaha dayanıp bir süre camdan dışarı bakar. Sonra cep telefonunu çıkartır, kararsızca durur. Tekrar bırakır. Kapıdan dışarıya bakar, etrafta kimse yoktur. Tekrar gelip telefonu alır, birini arar. Beklerken sinirlenir. Kapatır, telefonu tezgaha fırlatır. Tam o anda telefon çalar. Panikle alır, kimse duydu mu diye kapıya bakar ve açar.

NİGAR- Alo? Hamza, evet benim… tamam kızgın değilim…. Ben şey diyecektim… Acaba şu işi bir konuşabilir miyiz?… Ne?… Bugün mü? (saatine bakar) Şey… Nasıl olacak ki? Bir dakika, yazıyorum...

Kenardan telaşla kağıt kalem alır, bir şeyler yazar.

ARKASI YARIN...

Bu eser tüm haklarıyla onbi.tv'ye aittir.