1651

Nigar'ın 4. Günü

Lale okul bahçesinin bir köşesinde dalgın dalgın evden getirdiği sandviçi yemektedir. Yanında kitabı durmaktadır. Bakımlı, saçlarında rengarenk tokalar, güzel çoraplarla gülüşerek kendisine doğru gelen kızlara bakar. Sonra kendi rengi hafif solmuş çoraplarına, eski ayakkabılarına bakar. İçi sıkılır. Ama yine de gelenlere gülümser.

GÜL- Lale hadi kantine gidiyoruz, gel.
LALE- Yok ben yedim bile.
GAMZE- Kızım tamam ya, çay içersin, durma şurada tek başına.
ŞİRİN- Bırakın şu uyuzu ya, kitap okusun tek başına.
GAMZE- Sen bir sussana Şirin ya! Lale hadii!
LALE- Gerçekten canım istemiyor.
GÜL- Kızım iyice kapandın içine ya, seni tanımasam piskopat sanacağım.
LALE- (gülümser) Belki de öyleyimdir. Gül, Lale’ye sokulur ve kısık sesle,
GÜL- Lale bir derdin mi var senin?
ŞİRİN- Amma nazlandı ha? Mecbur muyuz onu ikna etmeye ya? Gelmezse gelmesin? On dakikamızı boşa harcadık!
GAMZE- Tamam hadi biz kaçtık, gelirsen kantindeyiz. Kızlar gider, Lale tek başına kalır. Keriman onu ileriden izlemektedir.

Kızlar gittikten sonra yanına gelir. Lale toparlanır.

KERİMAN- Hava soğuk değil mi?
LALE- Evet.
KERİMAN- Kızların yanına gitsene.
LALE- Hepsinden sıkılıyorum.
KERİMAN- İyi misin Lale?
LALE- Bilmiyorum hocam… Biraz kafam karışık.

-o-

Nigar elleri kolları torbalarla dolu kalabalıkta ilerlerken karşı kaldırımda bir kaç kişiyle konuşarak giden Ferit'i görür. Durur ve sevdalı gözlerle onun gidişini izler. Birinin omuzuna çarpmasıyla kendine gelir.

NİGAR- Omuzumu da alsaydın be adam!
ADAM- Pardon yenge.

Nigar, Ferit'in arkasından bir kere daha bakar. O sırada Ferit gayri ihtiyarı duraklar ve arkasını döner, sanki bir şeyler aranır gibidir. Nigar hemen döner ve hızla yürür. Ama yüzünde muzip bir gülümseme vardır.

NİGAR- Hissi kablel vuku…

-o-

Mahallenin dar sokaklarında eski kasa ama şık bir Mercedes ilerlemektedir. Çocuklar kaçışır, görenler ayağa kalkıp selamlar. Hamza, kimseye bakmadan ciddi bir suratla kullanmaktadır arabayı. Bir evin önünde durur, mağrur bir ifadeyle iner. Eve bakar cebinden anahtar çıkarır ve girer. İçeri doğru seslenir.

HAMZA- Anam?.. Anam evde misin?
MÜNEVVER- Oğlum? Aslan oğlum, sen mi geldin? Hamza gelir, annesinin elini öper, kadın da ona sarılır öper.
MÜNEVVER- Berhudar ol Hamzam, hoşgeldin gözümün nuru, sefalar getirdin.
HAMZA- Nasılsın anacığım?
MÜNEVVER- Bu yaştan sonra nasıl olunursa öyleyim be oğlum. Bizimkisi yarı iyilik.
HAMZA- Anacığım sen böyle dedikçe benim aklımı alıyorsun, gel şu inattan vazgeç, taşın yanıma da benim de aklım burada kalmasın.
MÜNEVVER- Eh be oğlum, bir kere de şu lafı etmeden duramıyorsun. Kaç kere söyleyeceğim ben evimde de mahallemde de mutluyum. Bu yaştan sonra kimseyi tanımadığım yerlerde ne yaparım? Hem bak burada kapım her an açık, gelenim gidenim, hatırımı soranım eksik olmuyor. Misal, geçen Nigar kızım geldi… 

Gözucuyla yere bakmakta olan oğluna bakar.

MÜNEVVER- Dolma getirmiş, zaten sağolsun ne pişirse getirir, kadersiz kızım pek de hamarattır.

Hamza rahatsız olur, konuyu değiştirmek ister.

HAMZA- Anacığım istediğin dolma olsun, uşaklar emrinde olacak, yeter ki gel…MÜNEVVER- Yok be oğlum, taş yerinde ağırdır. Hem bu evde rahmetli babanın hatıraları var, nasıl bırakır giderim?
HAMZA- Ne diyeyim anacığım? Sen nasıl istersen…
MÜNEVVER- İşin gücün nasıl oğlum?
HAMZA- Çok şükür ana.
MÜNEVVER- Kavgaya gürültüye karışmıyorsun değil mi?
HAMZA- Yok be ana, nereden çıkartıyorsun?
MÜNEVVER- (çapkın gülümser) Babana o kadar benziyorsun ki. Rahmetli durmadan birilerini …HAMZA- Anacığım, ben kalkayım, iş güç…
MÜNEVVER- Aa, katiyyen olmaz! Tatlı yemeden şurdan şuraya gidemezsin!

ARKASI YARIN...

Bu eser tüm haklarıyla onbi.tv'ye aittir.