Varşova
Bu yazıyı ben Derin Şener yazıyorum. Annemin izinden gidiyorum:)) Bugün 4 Haziran 2018 Ben Derin ve Ütopya okul arkadaşlarım Polonya'ya yola çıktık... Chopin’in piyanosu, tavus kuşlariyla dolu Lazienki Parkı, Kopernik Bilim Müzesi, Chopin Müzesi, Madam Cruie Müzesi, Barbakan Şatosu ve eski kentte amber satılan mağazalarıyla Varşova bizleri bekliyor… Çok heyecanlıyım…
Önce otelimize yerleştik... Burası bir apart otel. Royal Route Resindances. Her sabah işbölümü yaparak kahvaltımızı kendimiz hazırlıyoruz. Soframızı kendimiz kurup, bulaşıklarımızı kendimiz yıkıyoruz. Herşeyi biz yapıyoruz. Bunları yapmak bizleri mutlu ediyor.
İlk gün Lazienki Park’a gittik. Tarihi 18. yüzyıla dayanan parkta, büyükçe bir göl, 2 tane de saray bulunuyor. Devasa büyüklükteki parkta Chopin Anıtı’nın önündeki küçük göletin etrafında banklara oturanlar, eteklerine bulaşan çimen yeşiline aldırmadan fotoğraf çektiren gelinler, bebeklerini gezdiren anneler görürsünüz. Eylül sonuna kadar pazar günleri anıtın önünde ücretsiz piyano konserleri var. Diana Tapınağı, Beyaz Köşk, heykeller, küçük çağlayanlar, köprüler... Eski Limonluk (Old Orangery) bahçesinde sergilenen Roma imparatorlarının büstleri… Hepsi, bir açık hava müzesini andıran Lazienki Park’ta. Parkın içine doğru ilerlediğinizde, bir anda karşınıza tavus kuşları çıkıyor! Parkın simgesi onlar. Belki de hayatınızda ilk kez tavus kuşu besleme şansı bulacaksınız Parkta ilerledikçe göletin dibinde kışın kralın dinlenmesi için kullanılan kocaman bir saray göreceksiniz... Burası muhteşem…
Parktan sonra Cafe Trou Madame’de uğradık. Artık dondurma molası verme vakti…
İkinci gün gezimize Varşova’nın en eski, en işlek caddelerinden Krakowskie Przedmiescie’de Kutsal Haç Kilisesi (Kosiciol Swietego Krzyza) ile başladık.
Paris’te ölen ünlü besteci Chopin’in vasiyeti üzerine kalbinin gömüldüğü Kutsal Haç… Frederic Chopin'in yüreği, bedeninden çıkarılır. Ablası Ludvika tarafından bir kutuya konur. Polonya'ya götürülür. İçinde Chopin'in yüreği olan kutu, Başkent Varşova'daki Kutsal Haç adlı kilisenin sütunlarından biri oyularak içine konur. Kutu hala orada…
Geziye devam… Krakowskie Przedmieście caddesi kaldırımları müzik, bilim ve edebiyatta adını tarihe yazdırmış üç büyük Polonyalının izlerini taşıyor. Kutsal Haç kilisesini geçince, dökme demir ve siyah cilalı taştan yapılmış bir bank, üzerinde Lehçe ve İngilizce açıklamalar ile bir krokinin de bulunduğu banktaki “play” düğmesine basınca bir anda Chopin’in noktürnlerinden biri çalmaya başlıyor! Bu müzikli banklardan kentte 15 tane daha var ve bunlar Chopin’in günlerini geçirdiği yerlere konmuş.
Yorgunluğumuzu Varşova’nın en güzel otellerinden biri olan Bristol Hotel’de attık. Burası Nazım Hikmet’in de kaldığı ve Saman Sarısı adlı şiirinde “Yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığım yoktu” dediği yer. 1958 yılında Nazım Hikmet Moskova'ya sürgüne giderken, eşi Münevver de Varşova'ya yerleşmiş. Nazım Hikmet, sürgünü izleyen ilk 5 yıl içinde 3 kez Varşova'ya eşiyle sözleştiği şekilde buluşmaya gelmiş ama eşinin yanında değil, Bristol Otel'de konaklamış çünkü Moskova'da tanıştığı ünlü tiyatro sanatçısı Vera'ya aşıkmış.
Yola devam… Şimdi de Varşova’nın Miniatürk’ünü gezmeye geldik. Burası eski Varşova bina maketleri ile dolu.
Gün bitmiyor… Sıra heyecanla beklediğimiz Marie Cruie Müzesi. Polonya’nın en önemli gurur kaynaklarından birisi de kuşkusuz Marie Curie. Maria Salomea Skłodowska’nın öğretmen bir baba ile yurt müdiresi annesi ve kardeşleriyle yaşadığı Freta sokağı 16 numaradaki evi 1967’de Polonya Kimyacılar Derneği sponsorluğunda müze haline getirilmiş. Maria Skolodowska, Sorbonne’da tıp, matematik ve fizik eğitimi aldıktan sonra eşi Pierre Curie ile birlikte radyoaktivite üzerine çalışmaya başlar. Karı koca 1898’de Uranyum ve Toryum’u keşfettiklerini ilan ederler. 1904’de Nobel Fizik ödülünü alarak Nobel ödüllü ilk kadın oldu. Eşi Pierre Curie bir at arabasının çarpmasıyla hayatını kaybedince Marie Curie iki çocuğuyla Sorbonne’da görevine devam eder ve 1908’de Sorbonne’nun ilk kadın profesörü olur. 1911’de bu kez Polonyum ve Radyum keşifleriyle Nobel kimya ödülünü alır. Jean Frederic Joliot, Marie Curie’ye asistan olduktan sonra aşık olduğu Marie Cruie'nin kızı İrene Curie ile evlenir ve soyadını da Joliot-Curie olarak değiştirir. Bu sefer de kızı ve damadı 1935’de “nötron”u keşfederek Nobel Kimya ödülünü alırlar. Marie Curie, aşırı dozda radyasyona maruz kalmasından dolayı, kan kanserinden hayata gözlerini yumdu. Bu yüzden ona “bilim için ölen kadın” denir.
“Bence başarıya daima giden yol meraktır merak olmadan atılan adım ve başarı boştur benim düşüncem merak olmadan başarı elde edilemez” Marie Cruie
Vee geceyi Muzeem Arcidiecez jr Warszawskiej'de harika bir Chopin konseri ile tamamladık. Tabii sonrasında piyanistimizden imza ve fotoğraf almayı da unutmadık.
Üçüncü gün Copernicus Science Center yani Kopernik Bilim Merkezi’ne giderek başladık.
Kopernik, dünyanın ve diğer gezegenlerin güneş etrafında döndüğünü ispatlayan kitabı yazmış ünlü astronom, doktor ve papaz. Yunanlı astronom Batlamyus'un yanlış olan teorisini dünyaya anlatarak bilime büyük hizmette bulundu. Yani dünya evrenin merkezi değildi. Kopernik Bilim Merkezi Copernicus Science Center 22 bin metrekare gibi büyük bir alana yayılmış 2005 yılında hizmete giren bilim merkezi. 450’den fazla interaktif bilim ve eğlence sergisi içeriyor. İçeride belli bir yürüyüş rotası olmadan, tüm aletler tek tek denenerek gezilebilir. Eğer bir aletin nasıl çalıştığını bilmiyorsanız, hepsinin yanında mutlaka İngilizce açıklaması bulunuyor.
Müze çıkısı bir başka müze olan Chopin Müzesi’ne geldik. Bu müzede Paris’e gitmeden önce hayatının ilk 20 yılını geçirdiği müzede Chopin’in yaşamının değişik yönlerini içeren 11 ayrı bölüm bulunuyor. Müzenin bir odasında Chopin’in kullandığı son piyano bulunuyor. Müzenin en büyük özelliği, Avrupa’nın en modern biyografi müzesi olması. İçeriye girerken alınan manyetik bilet ile giriliyor ve Chopin’e ait eserler dokunmatik multimedya ekranları sayesinde kart okutularak dinlenilebiliyor. Müze, birbirinden farklı 15 mini odadan oluşuyor ve kronolojik olarak Chopin’in hayatı anlatılıyor. Varşova’dan başlayan hikaye Paris ve yaptığı diğer seyahatlerle devam ediyor. Son oda, ölümünü anlatan simsiyah bir kara kutu misali tasarlanmış. Bu odada kahverengi saçlarından bir tutam ve öldükten sonra yüzünden alınan bir kalıba göre yapılan bir maske sergileniyor. Chopin 39 yaşında, tüberküloz hastalığına yakalanarak hayatını kaybetmiş.
Artık çok yorulduk. Sıra güzel bir akşam yemeğine geldi. Fikr Ett, buranın Nusret’i... Polonya'da ıspanak, patates, peynir, lahana, et gibi malzemelerle yapılan geleneksel hamur işi pierogi çok meşhur... Bir de sokaklarda ellerinde zapiekankalarla dolaşanları görüyorum. İkiye kesilmiş uzun bir ekmeğin üzerine kaşar peyniri, zeytin, mantar veya sucuk gibi malzemelerin konulması ve fırınlanmasıyla yapılan ucuz ve doyurucu bir yiyecek. Son öneri de; Krakowskie Przedmiescie Caddesi'nde ünlü hot dogcu Kielbasa. İsmi Türkçe Külbastıdan gelen Polonya sosisi. Avrupa’da da oldukça yaygın.
Otelimize dönerken Pałac Kulturyi Nauki yani Kültür ve Bilim Sarayı önünde hatıra fotoğrafımızı da çektirmeyi atlamadık… Stalin’in Empire State’le yarıştırmak amacıyla yaptırdığı söylenen devasa bina. 2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından, Polonya’nın geçtiği sosyalist dönem esnasında inşa edilen saray, Josef Stalin’e adanan “8 kız kardeşten” biridir. Aslında 8. kardeş Moskova’ya yapılmak istenmiş, ancak yeni yapılacak gökdelen Kremlin Sarayı’nı gölgede bırakacağı için revize edilerek, Polonya halkında bir hediye olarak yapılmasına karar verilmiş. Sovyetler dönemini hatırlattığı için çoğu Polonyalının nefret ettiği bir yapı durumunda. 230 m. uzunluğunda ve üç bin odası bulunan bu yapı Varşova’nın en yüksek binaları arasında. Bina içerisinde; sinema, tiyatro, kütüphane, spor kulüpleri, bilimsel enstitüler, üniversite, cafe, restoran gece klübü Club 55 ve birkaç müze yer alıyor 30. katı turistlere açık. Buradan Varşova manzarası seyredilebilir. Şehir, bir bakıma bu binanın etrafına inşa edilmiş diyebiliriz.
Son günümüz artık dönüş vakti. Görülmeden gidilmeyecek yerleri da atlamayalım.
Eski Kent Sitare Miasto. II. Dünya Savaşı sırasında, Varşova’nın eski şehir bölgesinin neredeyse hepsi yerle bir olmuş. Çok başarılı bir renovasyonla tekrar inşa edilen bölge, Unesco Kültür Mirasları listesine dahil edilmiştir. Kraliyet Kalesi ve bazı önemli kiliseler yer alsa da en güzel kısmı renkli binalarla çevrili meydanı. Świętojańska Sokağı’nda vitrinleri birbirinden güzel süs eşyası ve takılarla dolu amber dükkânlarının önünden geçerek kentin kalbine, “Stare Miasto”ya gelince birbirine yaslanmış rengârenk binaların avlusu gibi duran bu meydanın tam ortasında Varşova’nın simgesi denizkızı heykeli var. Efsaneye göre sudaki yaşamından sıkılan denizkızı Baltık Denizi’nden Vistül Nehri’ne inmiş, dinlenmek için durduğu Varşova topraklarını o kadar sevmiş ki buraya yerleşmiş! Meydandaki restoran ve kafeler yazın da masalarını dışarıya kuruyorlar. Ressamlar turistlerin portrelerini yapıyorlar. Meydanda kurulan geçici sahnelerde geceleri konserler veriliyor. Polonyalılar el sanatları konusunda rakipsizler. Başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz kadar çok çeşitte ve geleneksel desenlerle bezeli hediyelik eşyalar var.
Krakowskie Przedmieście Caddesi'nde ve Polonya’nın bütün kentlerinde caddelere, binalara adı verilmiş milli şair Adam Mickiewicz'in anıtını görüyoruz. İstanbul’a Kırım Savaşı’nda müttefikler safında savaşacak olan Polonya kuvvetlerini örgütlemek ve muhalifler arasındaki anlaşmazlıkları gidermek üzere gelmiş ama burada koleradan ölmüş... Evi Badem sokakta fıstık yeşili iki katlı Dolapdere’de küçük bir müze.
Benden bu kadar. Umarım hoşunuza gitmiştir. Ben anneme, babama ve evime dönmek için çok heyecanlıyım. Kapanışı annem gibi ünlü bir söz ile bitiriyorum.
Dünyadaki yüz bin şehrin her birinde güneş benzersiz şekilde batıyor. Sadece bir defa buna şahit olmak için seyahat etmeye değer.
-Ryu Murakami