3425

Araba ile Balkanlar Turu 2

Bu seferki güzergâhım;

Bulgaristan (Plovdiv (Filibe), Sofya)

Sırbistan (Belgrad, Novi-Sad)

Batı Hırvatistan (Dalmaçya kıyıları: Zagreb, Zadar, Split)

Bosna-Hersek (Mostar, Saraybosna)

Yaklaşık 1,5 saat sıradan sonra Kapıkule sınır kapısından tam çıkacakken gümrük kaydı yapmadığımız (kimse söylemediği) için sıradan çıkarılıp tekrar başa geçtik. İşlemimizi yapıp bizi hemen tekrar sıraya aldılar. Sınırda tek kapıdan çıkış yapılıyor. Rezalet! Tam çıktık diye sevinirken 1 saat de Bulgaristan girişi için bekledik. Girişte ayak bastı parası alıyorlar ve sadece iki gişe çalıştırıyorlar. Çıkışta arabayı arıyorlar vs… 

Neyse tatildeyiz, keyfini çıkaralım diyerek ilk durağımız Bulgaristan Plovdiv'e vardık. Burasının diğer adı Filibe. 600.000′e yaklaşan nüfusuyla Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri. Filibe, adını Makedonya Kralı II. Filip’ten almış. Şehrin tarihi pek bilinmiyor ancak Osmanlı’nın fethinden sonra Yörük Türkler bu bölgeye taşınmışlar. Şehirde mutlaka Filibe köftesinin tadına bakın. Biz ‘Paşa’da yedik. Sofra da tavsiye edilir. Old Town Kiril Nektariev, Hisar kapısı, Balabonav house, Hindiyav house, Roma Amfi Tiyatrosu ve Forumu gezilecek yerler. Türk nüfusun oldukça kalabalık olduğu şehirde klasik cafeleri, barları, eğlence mekanları oldukça hareketli. Plovdiv, İstanbul ve Roma gibi 7 tepe üzerinde yükselmekte ve eşsiz manzaralara ev sahipliği yapmakta.

SOFYA

İkinci durağımız Sofya. Akşam Ramada otelinde kaldık. Otelde Avrupa Basketbol şampiyonası oyuncuları kalıyordu. Her ülkeden sporcular vardı. Herkese sürekli aşağıdan bakmak bayağı eğlenceliydi. Oteldeki kocaman Sudi Özkan yağlıboya tablosu dikkatimizi çekti. 

Bulgaristan’ın başkenti Sofya, sosyal yapısı ile tam bir Avrupa şehri. Tarihsel mekanların bol olduğu şehirde yeni yapılaşma da hızla artmakta ve şehir büyük ölçüde göç almakta. Sofya genel itibariyle ucuz ancak taksileri oldukça pahalı. Birçok ülkeden öğrencilerin geldiği Sofya’da eğlence mekanları, ünlü Studentski Grad (Öğrenci Şehri), her yerde karşınıza çıkan cafeler mevcut. 

Gezilecek yerler: Kadı Seyfullah Camii (Mimar Sinan yapmış), Aleksander Nevski Kilisesi (1892-1912 yıllarında inşa edilmiş), St. Sofya Kilisesi (burada bir ortodoks düğünü görme şansı yakaladık), Russian Church, Paris Caddesi, Soyavus Paşa Camii, Presidency, Vitosga blv. (alışveriş caddesi), National Theatre, Sofia Üniversitesi, National Museum, Ancient Serdika Complex…

Biraz da neler yenilecek ondan bahsedelim: Shopska salatası, Shkembe, Supa topcheta (etli köfte çorbası), Mish mash, Tatarsko kyufte, Rhodopes shishcheta (kırmızı etten yapılan şişlere dizilen iri et parçalarının ızgarada pişirilmesiyle oluşan spesiyal)

BELGRAD

Üçüncü durağımız Sırbistan’ın başkenti Belgrad. Yollar çok kalabalık, özellikle tatile gelen işçilerimiz çok tehlikeli araba kullanıyorlar. Bizi bayağı tehlikeli durumlara soktular. Rezime Civilazition Hotel'e (her yere yürüme mesafesinde) yerleştik. Belgrad; Tuna ve Sava gibi iki büyük nehrin kesişim noktasına kurulmuş. Şehrin gezilecek görülecek yerlerinin çoğu Stari Grad (Eski Şehir) kısmında toplanmış. Akşam yemeğimizi UlicaKneza Mihaila Caddesi üzerinde ve buna bağlanan ara sokaklardaki birçok cafe ve restaurant’tan biri olan Vapiano’da yedik (yemek mükemmeldi yalnız sipariş sistemi aptalcaydı) Bizim İstiklal Caddesi gibi bir yer burası.

Şehrin bir diğer önemli noktası ise Belgradlıların buluşma noktası olan Cumhuriyet Meydanı'dır. (Trg Republike) Sırplar genelde bu meydanın ortasında bulunan Mihailo Obrenoviç heykelinin altında buluşur ve gidecekleri yerlere dağılırlarmış. Aslında heykelin üzerinde kendilerini Osmanlıdan kurtaran kahramanları bulunmasına rağmen heykelden sadece at olarak bahsediliyor. Meydanın hemen karşısında Milli Tiyatro bulunuyor. (Narodni Pozorishte) 

Skadarlija (bohemian quarter) şehrin eski sanat camiasına ait sokağı. Arnavut kaldırımları ve meyhanesiyle tarihi bir cadde. Strahinjica Bana Sokağı Skadarlija sokağının hemen yanında Kalemegdan’a kadar uzanan bir sokak. Tarihsel olarak insanların süslenip kendini göstermek istediği bir sokak.

Bu saydığım 1,5 kmlik üç caddeli güzergahı hiçbir yere sapmadan tamamladığınızda ise karşınızda parka benzer bir yeşil alan görürsünüz. Burası başlangıçta tipik bir park olarak algılansa da sağlı sollu sur parçalarını gördükten sonra anlıyor insan tarihi bir yere geldiğini. Burası Belgrad'ın kale kısmı olup orijinal ismi Kalemegdan'dır. Stambol Kapija (Saatli Kapı), Zindan Kapija, Despot's Kapija ve Karadjordjeva's Kapija olmak üzere dört kapı var kalenin iç kısmına açılan. Bu kapılardan geçip kalenin iç kısmına giriş yaptığınızda Belgrad'ın en anlamlı manzarası çıkar karşınıza. Buradan bütün şehrin panoramik görüntüsüne ek olarak tepeden Tuna ve Sava Nehirleri'nin kesiştiği noktayı da görebilirsiniz. Kalemegdan'ın içinde Osmanlı dönemine ait birkaç türbe, Damat Ali Paşa Türbesi, Sokullu Mehmet Paşa Çeşmesi ve hamam bulunuyor. Onun dışında park içinde Yugoslavya tarihinin anlatıldığı bir savaş müzesi de yer alıyor.

Şehrin merkezi birçok caddenin ve toplu taşıma aracının kesiştiği Slavija Meydanı'dır (Trg Slavija). Bu meydandan güney istikametinde Bulevar Oslobodjenja üzerinde 5-10 dakikalık bir yürüyüşten sonra Balkanların en büyük kilisesi olan Hram Svetog Save'ye (St. Sava Church)'e ulaşırsınız. Özellikle güneş battıktan sonra gidilmesini öneririm, zira ışıklandırması gerçekten mükemmel. Burası Sırbistan’ın en büyük, Avrupa’nın onuncu büyük katedrali.

1999 yılında Kosova konusunda NATO tarafından dayatılan adımları atmayan bu şehire hava saldırılarıdüzenlenmişti. Bu bombaların yarattığı en yıkıcı etki ise Nemanjina Caddesi üzerindeki Eski Milli Savunma Bakanlığı binası üzerinde oluşmuştu. Bombalara maruz kalmış bu bina, Sırbistan'ın bakanlık ve diğer önemli binalarının yoğun olarak bulunduğu bir cadde olan Nemanjina Caddesi üzerinde "ibret olsun ve eski günler unutulmasın" diye hâlâ bir enkaz olarak duruyor.

Trg Terazige'den (ismi Türkçeden gelme, terazi) yürüyerek Hotel Moscow görülebilir.

Belgrad'da İslamiyet ile ilgili hemen hemen hiçbir yapı yok. Sadece bir adet cami var, o da Gospodar Jevremova Caddesi üzerinde bulunan tek minareli küçük Bajrakli Camija. Özellikle son zamanlardaki Slavlaşma ve geçmişteki Osmanlı etkisinden kurtulmak maksadıyla şehirde Osmanlı ve Müslümanlık adına ne varsa hepsi planlı bir şekilde bertaraf edilmiş.

Unutmadan, Belgrad’da kahvaltı börekle yapılıyor. Burek denen bizdeki börek ve jogurt denilen nispeten ayranın daha yoğun çeşidi ile kahvaltı yapabilirsiniz. Bunun için verebileceğim en mükemmel adres Nemanjina Ulica'nın Trg Slavija tarafına yakın Pekara Tripkoviç'tir. Belgrad'ın en meşhur fırını ve sürekli sıra olur burada. Yemek fiyatları Türkiye ile aşağı yukarı aynı ama yemekler bizdeki porsiyonların iki katı. Yemeklerin çoğu domuzdan yapılıyor. Bunun için garsona Telecha veya Govedja (inek çeşitleri) diye söyleyin. Çevapi( köfte), raznjici (şiş kebap), plejskavica (büyük hamburger eti), şiş cevapi (adana kebap) demek.

ZAGREB

Dördüncü durağımız Hırvatistan’ın başkenti Zagreb. Yola çıktıktan sonra inanılmaz bir yağmur yüzünden benzin istasyonuna sığınıp görüş açımızın açılmasını bekledik. Bizim istediğimiz yağmur buraya yağıyor:)  Belgrad – Zagreb arası 397 km. Zagreb’de her yerde dünyaca ünlü ressamların eserlerinin sergilendiği sanat galerileri, müzeler, konser salonları ve muhteşem katedraller var. Birçok eserde Roma ve Bizans dönemi mimarisi hakim. Geniş caddeleri, şık cafe ve restaurantları da dikkat çekici. Özgürlükler şehri de deniyor buraya. Özellikle cinsel yönelimi farklı olan insanlara kimse karışmıyor; barlarda rahatça eğleniyor, sokakta istedikleri gibi dolaşıyorlar. Metropolis Apartmant hotelimize yerleştikten sonra yürüme mesafesindeki şehir merkezine (şehirde muhteşem bir tramvay düzeni var. Her dakika, her yöne tramvay gidiyor) yürüyerek buranın piyasası olan caddedeki Leonardo Restaurant’ta yemeğimizi yedik. Burada deniz ürünlerinin tadına bakılınabilir. Biz kalamar ve home-made gnocchi denedik. Nefisti. Buraya has bir bira olan Ozujsko pek hoş değil. Karlovacka birası nispeten daha güzel. Ancak unutmamalısınız, bunların biralarının alkol oranı: %11. Yani bizim ülkemizdeki biraların alkol oranının çok üstündeler.

Sabah kahvaltımızı meydanda Dolac Pazarı’nda yaptık.  

Dolac Pazarı şehrin en canlı bölgesi. Hırvatistan’ın her yerinden gelen insanların ürünlerini sattıkları bir yer olarak biliniyor. Buradaki tezgahlar arasında gezebilirsiniz. Her türlü sebze, et, meyve, peynir, şarap, hediyelik eşya’nın satıldığı dükkan ve tezgahlar bulunuyor. Özellikle öğlen yemek yemek ve kahve molası vermek için güzel yerler var. Pazar çevresindeki küçük dükkanlardan ise el yapımı hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz. Biz burada kalp şeklindeki ‘Paprenjak’ yani baharatlı bisküvi ve ‘bureg’ denilen kıymalı, sebzeli, patatesli, peynirli börekleri denedik. Hepsi de çok lezzetliydi. İçecek olarak da ‘kava’ yani türk kahvesi ısmarladık ama bu bizim bildiğimiz türk kahvesi değil espresso resmen.

Şehir iki bölümden oluşmakta. Bunlar; Gornji grad (the upper town. Burası şehrin, ortaçağ eserlerinin yoğun olarak bulunduğu bölgesidir. Kaptol ve Gradec bölgeleri burada ve Donji grad.

Şehirdeki gezimize kent merkezinde bulunan Trg Ban Jelacica meydanından başlıyoruz. Burası şehrin tam merkezi. Bu meydanda Ban Josip Jelacic heykeli görülüyor. Ban, vali demektir. Heykelde at üzerinde, kılıcı havada durur şekilde görülüyor. Kendisinin Macarlarla yapılan savaşlarda şehri korumaya çalıştığını ancak başarılı olamadığını söylüyorlar. Yine de heykeli buraya dikilmiş. Heykel, Yugoslavya devleti yönetimi sırasında Mareşal Tito tarafından Hırvat milliyetçiliğini anımsatıyor diye yerinden kaldırılmış. 1990 yılında ise Hırvatistan bağımsızlığını kazanınca heykel yeniden yerine konulmuştur. Noel kutlamaları da burada düzenleniyor. Ayrıca burada insanlar buluşuyor, kafeteryalarda oturup gazete-kitap okuyorlar, gelen geçeni seyrediyorlar.

St. Stephen - Zagreb Katedrali 1093’te kurulmuş. Söylenenlere göre 1242 yılında Tatarlar ülkeyi işgal ettiklerinde, burada bulunan katedrali yıkmışlar. Yaklaşık 10 yıl sonra yeniden inşa ederken de, Fransa’nın Troy şehrinde bulunan St.Urban kilisesini örnek almışlar. Katedralde iki tane, gotik tarz kule görülüyor. Kulelerin uzunlukları 100 metreyi aşmakta. Katedralin hemen önünde altın renkli dört sütun bulunuyor. Bunlar Melek ve Meryem Ana sütunları. Şapelin duvarlarında ise Meryem Ana ve bebek İsa’nın resimleri görülüyor. Söylenenlere göre bir yangında bu resmin tahta çerçevesi tamamen yanmış, ancak resme herhangi bir şey olmamış. Bu nedenle resmin kutsal olduğuna inanılıyor. İnananlar bu resmin önünde ve geçidin diğer yerlerinde mumlar ve çiçekler arasında diz çöküp dua ediyorlar.

Bu arada tam saat 12:00’de top sesi ile irkildik. Bir zamanlar şehrin kralı, şehirdeki otoritesini güçlendirmek için şehrin en yüksek yerine bir top koydurur ve bu topun her öğlen vaktinde bir kere ateşlenmesini emreder. Bu uygulama 1 Ocak 1877’den günümüze kadar aynen devam etmiş. Bu konuda son bir not; bu top sözüm ona “Türkler geliyor” anlamında her gün ateşlenip, halkın dikkati çekiliyormuş.

Dolac Pazarı’nı geçince Tkalciceva Ulica sokağına giriyoruz. Burada, bir kent kapısı ve taş geçit var. Kamenita Vrata isimli bu geçit içinde bir kent kapısı görülüyor. Kapı 13’üncü yüzyıldan günümüze kalmıştır. Kapının icinde şapel var. İçinde Meryem ve bebek İsa resmi var. Bu resmin kutsal olduğuna inanılıyor. İnananlar bu resmin önünde ve geçidin diğer yerlerinde dua ediyorlar.

Şehri boydan boya yürüdük. Biraz da Zagreb’deki yemekten bahsedeyim. Zagreb Bifteği (peynir ve jambonlu dana eti ile hazırlanan) deneyebilirsiniz. Sarma, Pasticada, Fritule, Brudet, krpice sazeljem (kavrulmuş lahana), kotlovina (komposto et), strukli (borek) yiyebilirsiniz. İçme suyuna gelince, genellikle içme sularını çeşmelerden sağladıklarından şişe ile satılan sular biraz pahalı.

ZADAR 

Beşinci durağımız Hırvatistan Zadar. Hırvatlar inanılmaz güzel otobanlar yapmışlar. 5-6 km’lik tüneller yapmışlar. Gerçi otoban için 17 euro alıyorlar ama :)) 

Zagreb – Zadar arası 285 km. Zadar, Batı Dalmaçya kıyısında bir deniz şehri. Köprünün tam karşısında, yine yürüme mesafesindeki apart hotelimize yerleşip şehri gezmeye çıktık. Şehir öyle kalabalıktı ki dostlarımız Bahar, eşi ve kızı Flora ile karşılaştık. Boşuna dememişler dünya küçük diye :)  Akşam yemeğimizi Bruschetta isimli, yöresel turistin gittiği, kapısında sıra beklenen, oldukça popüler restaurantta yedik. Nefis mussels (midye) denedik. Yemekler gercekten nefisti. Restaurant seçerken ‘Konoba' (salaş lokanta) seçin. Adriyatik'in balık ve balık ürünü çeşitleri gayet nefis. Kiraz Likörü de denenmeli! 

Zadar Kalesi: 1409 yılında yapılmış. Kara kapısının güneybatısındaki bölümü günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiş. Daha sonra St. Donat Kilisesi’ni ziyaret ettik. Bu kilise tüm Dalmaçya bölgesinde günümüze kadar ayakta kalmış sağlam Bizans kilisesi olarak önem kazanıyor. İçi boş ama akustiği mükemmel bir yapı. Kilisenin yanında yükselen çan kulesi, sonradan eklenmiş. Kilise ana yapısı ise 9. yüzyılda yapılmış. Kilisenin 1797 yılından bu yana açık olduğunu belirtmek isterim. Günümüzde de muhteşem güzel akustiği nedeniyle, zaman zaman konserler düzenleniyormuş. Avrupa’da benzersiz olarak tanımlanan bu yapıyı mutlaka görmeli.

Surlar: Şehrin üç tarafı, surlarla çevrili. Bu surlar 16. yüzyılda Venedikliler tarafından, Türklere karşı bir savunma hattı olarak yapılmış. Surların eski bölümü bir yaya köprüsüyle yeni parçalara bağlanmış. Bu köprünün karşısında, ortaçağ döneminden kalma 4 kapı var. Özellikle 16. yüzyıldan kalma Sea Gate- Morska Grata- Liman kapısı ilgi çekmektedir. Kapı üzerinde Venedik sembolü olan “Venedik aslanı” görülüyor.

Roman Forum: St.Donat kilisesinin sağ ön bölümündedir. İlk Roma imparatoru Augustus tarafından, 1. yüzyılda yaptırılmış. Buranın kalıntılarının bir kısmı sur duvarlarının yapımında kullanılmış. Ancak günümüzde iki mermer sütun görülüyor. Bunlardan Strup Stama- Pillar o Shame yani Utanç sütunu ‘nda ortaçağ döneminde zalimler zincirlenerek aşağılanmış.

Land Gate (Kopnene vrata) - Kara Kapısı: 1543 yılında deniz kapısını da yapan Veronalı mimar Michele Sanmicheli tarafından yapılmış. Kapının üstünde St.Mark Venedik Aslanı ve şehrin koruyucu azizi olan St.Chrysogonus’un rölyefi var. Kendisi, bu rölyefte, at üstünde görülüyor.

Beş su kuyusu: Bunlar 16. yüzyılda Venedikliler tarafından yapılmış ve şehrin su ihtiyacını karşılayan kuyulardır. Türk kuşatmalarına dayanmak için yaptırılmış. Türk tehditi sona erdiğinde ise, bu bölgede bir park yapılarak kuyular koruma altına alınmış. Günümüzde şehir halkının buluşma yeri olarak önemli.

Murke Organire (Sea Organ): Zadar'ın marinası oldukça gelişmiş durumda. Adalara buradan her gün düzenli feribotlar kalktığı gibi, günlük turlar da bu marinadan yapılıyor. Marinanın ilerisinde ise ‘Deniz Orgu’ dedikleri bir şey yapmışlar. Burun açık denize baktığı için deniz genelde dalgalı. Dalgaların olduğu yerlere de farklı genişlik ve uzunlukta kanallar yapmışlar ve üst tarafa da delikler delmişler. Dalgalar bu betona vurup o kanallardan içeri girince dalganın şiddetine göre farklı ses tonları çıkıyor, herkes oturup bu sesleri dinliyor.

Pozdarav Suncu: 2008 yılında yapılmış. Adı Greetings to the Sun, yani güneşe teşekkür gibi. 22 metre çapında bir çembere 300 adet solar koymuşlar. Bu solar gün boyunca enerjiyi topluyor, güneş battıktan sonra da topladığı enerji ile günün renklerini geri yansıtıyor. Aslında bunun da bir hikayesi var. Alfred Hitchcock 1964 senesinde Zadar'a geldiğinde gün batımını seyretmiş ve dünyanın hiçbir yerinde böyle bir günbatımı görmedim deyip, bazı filmlerinde günbatımı sahnelerini burada çekmeye başlamış. Daha sonra 2008'de bunu hayata geçirmişler. Günbatımını seyredin muhakkak.

Gezilecek diğer yerler: Trg Petra Zaranaca’da bulunan Kpatanova Kula, St. Mary Church, the City Museum, Archeological Museum, St. Dominics Church, Museum of Ancient Class, binalar, parklar…

Vaktiniz var ise Plitvice Milli Parkı’nı da gezin. Zadar’da köprü üstünde hem kıyıları gezdiren tekne turları hem de Plitvice Göller Yöresi turları düzenliyorlar. Tam bir gün sürüyor. Plitvice Milli Parkı 1979’da UNESCO Dünya Mirası listesine girmiş.


--Gelecek yazımızda Dalmaçya bölgesinin en büyük şehri Split ile yolculuğumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz...